Prof. Dr. Cihan Dura

Prof. Dr. Cihan Dura

EKONOMİK GELİŞME NEDİR, NASIL ÖLÇÜLÜR?

A+A-

Atatürk diyor ki: “Ekonomik kalkınma; Türkiye’nin, özgür, bağımsız, daima daha güçlü, daima daha gönençli Türkiye idealinin belkemiğidir.”  Bu sözden anlıyoruz ki Atatürk ekonomik kalkınmaya yaşamsal bir önem veriyor. Güçlü, gönençli, bağımsız bir ulus mu olmak istiyorsunuz?  Ekonomik kalkınmanızı kesinkes gerçekleştirmek zorundasınız. Büyük Aydınlanmacı bu sözü söyledikten bir yıl sonra, eserini tamamlayamadan aramızdan ayrıldı. Nerdeyse 65 yıl olmuş. Acaba Türkiye kalkınabildi mi? En azından, kalkınma yolunda güvenli adımlarla yürüyor mu? Büyük Bilge’nin “Büyük Düşü” gerçekleşiyor mu?

Sorunun yanıtı, kimi ekonomik gelişme konularına girmeyi gerektirir.

Ekonomi bilimi, henüz, genel ve tutarlı bir gelişme teorisi oluşturamadı. Başlıca iki nedenden dolayı: Birincisi ekonomik gelişme çok yönlü bir olgu; kavranması, yalnız ekonomi bilgisi değil, matematik, coğrafya, psikoloji, tarih, sosyoloji... bilgisi istiyor. İkincisi, son yılların post-modernizm ve Yeni Dünya Düzeni (küreselleşme) akımları; ekonomik gelişme ve kalkınma araştırmalarını arka plana itti, hattâ durdurmuş görünüyor.

Teorinin gelişmemişliğine karşın, kimi kavram ve ilişkiler genel kabul görmüş durumda. Yazımda, bu çerçevede kalarak, ekonomik gelişme hakkında temel bilgiler sunmaya çalışacağım.

I) DÖRT KAVRAM

Önce dört önemli kavram üzerinde durmalıdır: Ekonomik büyüme, ekonomik gelişme, ekonomik kalkınma ve “gelişmiş ülke- az gelişmiş ülke” ayrımı.

i) Ekonomik büyüme; “belli bir boyut göstergesinin belirli bir dönem içindeki düzenli artmasıdır. Boyut göstergeleri, örneğin, toplam hasıla, nüfus, kişi başına hasıla, sanayi üretimi,... olabilir. Başka bir tanıma göre ekonomik büyüme; bir ülkenin ekonomik yığınlarında, özellikle toplam üretimle nüfusta meydana gelen artıştır. Büyüme, öncelikle üretimde artış gerektirir. Tersi durum, “ekonomik durgunluk” ya da “gerileme” olarak anılır. Artış; reel (nesnel), sürekli ve önemlice olmalıdır.

ii) Ekonomik gelişme; bir ülkede, ekonomik büyümenin yanı sıra arzu edilir yapısal değişmeler meydana gelmesidir. Ekonomik gelişme yapı değişmelerini de kapsadığından, ekonomik büyümeden daha geniş ve karmaşık bir süreçtir. Ekonomik büyüme somuttur; gelişme ise hem somut hem de soyut yönleri olan bir olgudur. Ekonomik büyüme ile yapı arasında doğrudan bir ilişki yoktur. Buna karşılık, ekonomik gelişme yapısal değişmeleri içerir. Bu değişmeler sayesinde ülke, geleneksel yapılardan kurtulur; modern yapılara kavuşur.

Başlıca yapısal değişmeler şunlar: Toplam talep yapısı değişir; harcamalar farklılaşır. Tarım, sanayi ve hizmet sektörlerinin toplam üretim ve istihdamdaki payları değişir. Üretim ve istihdam; tarımdan önce sanayi, sonra hizmet kesimine kayar. Bu sektörlerin kendi içlerinde de benzer değişiklikler görülür. İnsanların zihniyeti ve davranışları da değişir. Geleneklerden kopulur. Yenilikler daha kolay benimsenir. Toplum bilim ve tekniğe dayanmaya başlar. Ekonomi sanayileşir, ardından hizmet (bilgi) toplumuna dönüşür. Toplam nüfusta şehirli nüfusun payı artar. Gelir dağılımı düzelir. Ülkenin, öteki ülkelerle olan ekonomik ilişkileri artar, çeşitlenir ve sıkılaşır.

iii) Ekonomik kalkınma optimal ekonomik yapıya kavuşmaktır. Ülkenin, ekonomik açıdan kendinden daha ileride olduğuna inandığı ülkeler düzeyine ulaşmasıdır.

iv) Pratik bir tanımlamaya göre gelişmiş ülkeler kişi-başına ulusal geliri yüksek olan; azgelişmiş ülkeler ise, kişi-başına geliri düşük olan ülkelerdir. Daha eksiksiz bir tanımla, az gelişmiş ülkeler  “kişi-başına ulusal geliri, ileri sanayi ülkelerinin kişi başına gelirinden önemli ölçüde düşük olan ülkeler”dir.

Az gelişmiş ülkeler genellikle nüfus artışı yüksek, doğal kaynak kullanımı düşük, sermaye birikimi zayıf, teknolojik düzeyi geri olan ülkelerdir. Gelişmiş ülkeler ise, bunların tam tersi özelliklere sahiptir.

II) EKONOMİK GELİŞMENİN BELİRLEYİCİLERİ

Bir ülkenin gelişmesini şu etmenler belirler: Nüfus, doğal kaynaklar, sermaye birikimi ve teknolojik ilerleme.

i) Hızlı nüfus artışı, işgücünü artırır; pazarı büyütür. Bu yönleriyle, gelişmeyi olumlu etkiler. Ancak nüfus artışının olumsuz yönleri de vardır: Eğer nüfus ulusal gelirden daha hızlı büyürse, kişi-başına gelir düşer. Hızlı artış; sermaye birikiminin yavaş, teknolojik düzeyin geri olduğu ülkelerde ekonomik gelişmeyi frenler. Bu nedenle nüfus, öbür üretim faktörleriyle (sermaye, doğal kaynaklar, teknolojik ilerleme ile) uyumlu olarak artmalıdır.

ii) Doğal kaynaklar; ekonomiye doğrudan ya da dolaylı olarak sağladığı girdilerle gelişmeyi belirler. Doğal kaynakça zengin bir ekonomi, bu açıdan yoksul bir ekonomiye oranla avantajlı durumdadır. Ancak asıl önemli olan, kaynakların kullanım oranıdır. Bu oran da ülkenin alt-yapısına, insan kaynaklarına, bilimsel ve teknolojik düzeyine bağlıdır. Özetle doğal kaynak bolluğu gelişme için yeterli olmadığı gibi, yoksunluğu da ekonomik gelişmeye engel değildir.

iii) Sermaye ile ekonomik gelişme arasında da çok sıkı ilişkiler vardır. Ulusal geliri artırmak için yatırım yapmak, eş-deyimle sermaye stokunu artırmak gerekir. Bir ülkede “sosyal sabit sermaye” (ulaştırma ağları, barajlar, enerji, iletişim ve eğitim kurumları,...) ve üretken sermaye (işletmeler, fabrikalar, makine-teçhizat,...) ne derecede artarsa, üretim de o ölçüde artar, kalitece iyileşir. Sermaye emeğin verimliliğini artırdığı gibi, doğal kaynakların kullanım oranını  da yükseltir.

Sermaye birikimi azgelişmiş ülkelerde şu engellerle karşılaşır:

- Bu ülkelerde tasarrufa, dolayısıyla yatırıma yöneltilecek gelir azdır; çünkü bireylerin geliri düşüktür.

- Hızlı nüfus artışı, geliri tüketime yöneltir; dolayısıyla tasarruf etmek zordur.

- Tasarrufları yatırıma çevirecek kurumlar yetersizdir.

- Teknolojik gerilik nedeniyle verimlilik, dolayısıyla da gelir düzeyi düşüktür.

iv) Ekonomik gelişme düzeyi, teknolojik ilerlemeye de sıkı sıkıya bağlıdır. Teknolojik ilerleme üretim faktörlerinin (işgücü, doğal kaynaklar ve sermayenin) verimliliğini artırır.  Teknolojik ilerleme sermaye birikimine, ardından üretim artışına yol açar. Yeni teknolojiler mevcut sermaye artmadan, üretimi artırabilir. Daha az üretim faktörü ile daha fazla mal üretilir.

Ekleyelim ki bu dört ögeden başka, bir ülkenin sosyo-kültürel yapısı da ekonomik gelişmesini etkiler. Sosyo-kültürel değişkenler arasında örneğin, zihniyet yapısı, din, hukuk ve politik yapı sayılabilir.

III) AZ-GELİŞMİŞ ÜLKELERİN ÖZELLİKLERİ

Az gelişmiş ülkelerin özellikleri, ekonomik, demografik, teknolojik ve kültürel özellikler olmak üzere dört öbekte toplanabilir.

i) Ekonomik Özellikler: Başlıca gelir, tasarruf, sermaye birikimi, istihdam, harcama, dış ticaretle ile ilgili özelliklerdir.

- Ülkede kişi-başına gelir, tasarruf ve sermaye çok azdır.

- Nüfusun önemli bir bölümü tarım kesiminde çalışır. Tarım-dışı kesimlerde (sanayi ve hizmetlerde) çalışma olanakları azdır. Tarımda aşırı bir işgücü (gizli işsizlik) vardır. Öyle ki, üretimde hiçbir azalma olmadan, başka sektörlere işgücü aktarılabilir.

- Gelirin büyük kısmı gıda harcamalarına ayrılır.

- Kişi-başına dış ticaret düşüktür. Tarımsal ürünler ve madenler, ihracatta çok büyük bir yer tutar. İthalat ise, mamul ürünlerden oluşur.

ii) Demografik Özellikler: Doğum oranı ve ölüm oranı yüksektir. Ortalama ömür kısadır. Nüfus artış oranı yüksektir. Kırsal nüfus fazladır. Beslenme ve sağlık hizmetleri yetersizdir.

iii) Teknolojik Özellikler: Tarımda verim düşüktür. Teknik kadro ve bilgi yetersizdir. Üretim teknolojisi ilkeldir. Haberleşme ve ulaşım olanakları sınırlıdır.

iv) Kültürel Özellikler: Eğitim düzeyi düşüktür. Orta sınıf çok zayıftır. Kadın statüsü geridir. Bilimsel zihniyet gelişmemiştir. Topluma gelenekler egemendir.

IV) EKONOMİK GELİŞME NASIL ÖLÇÜLÜR?

Gelişen bir ülke şu özellikleri kazanır: Ulusal gelir büyür.  Tasarruflar artar, yatırıma dönüşür. Aktif nüfusta tarımda çalışanların yüzde payı azalır, sanayi ve hizmetlerde çalışanların payı artar. Kişi-başına ulusal gelir artar. Yaşam standardı yükselir. İhracat sınai bir karakter kazanır. Ülke dünya ekonomisine daha fazla açılır. İşte ölçülmesi gerekenler, bu ve benzeri olgulardır. Ölçüm için aşağıdaki göstergeler ve yöntemler kullanılır.

A) Ulusal Ölçekte

1) Kişi Başına Gelir: En çok kullanılan ölçüttür. Reel olarak, “ulusal gelir / nüfus” şeklinde  hesaplanır. Ekonomik gelişmeden söz edilebilmesi için bu oranın büyümesi, bunun için de gelirin nüfustan daha hızlı artması gerekir. Kişi başına gelir; bireylerin satınalma gücünü, tüketim harcamalarının boyutunu gösterir. Bu bakımdan ekonomik gönenç ve bundaki değişmelerin izlenmesine olanak tanır.

2) Ulusal Gelir: Kimi ekonomistler, örneğin Simon Kuznetz, bunun yerine reel ulusal gelirin kullanılmasını savunur. Ulusal gelir bir ülkenin büyüklüğünü gösterir; ulusun ekonomik gönencindeki değişmeleri anlamaya yarayan önemli bir göstergedir.

3) Nüfus Artışı: Hızlı nüfus artışı, az gelişmişliğin bir göstergesi sayılır. Çünkü kişi başına gelir artışını zorlaştırır. Tasarrufları, insan kaynaklarının geliştirilmesini olumsuz etkiler. Gelişme hızını düşürür.

4) Fizik Üretimler: Üretim miktarı türlü göstergelerle ölçülür. Çelik üretimi, elektrik üretimi, otomobil, telefon, TV, konut üretimi; hastane, doktor, gazete sayısı, yol uzunluğu gibi. Bu miktarlar “kişi-başına” olarak da kullanılır.

5) Yapısal Değişmeler: Örneğin üretim, istihdam, gelir dağılımı, dış ticarette gerçekleşen yapısal değişmelere bakılır. 

6) Yaşam Kalitesi Göstergeleri: Başlıcaları aşağıda sayılmıştır.

- Ortalama Ömür: Bireyin doğum tarihinden itibaren yaşama şansı olan yıl sayısı. Bu büyüklüğün başlıca belirleyicisi, “çocuk ölüm oranı”dır.

- Beşerî Gelişme Endeksi: Üç temel gelişme göstergesinin dünya ortalamasından sapmaları göz önünde tutularak hesaplanır. Göstergeler şunlardır: Kişi başına gelir, okuma-yazma oranı, ortalama ömür.  Endeks 1’e ne ölçüde yakınsa, ekonomik gönenç o ölçüde yüksektir.

- Diğerleri: Kişi başına ortalama kalori arzı, temiz sudan yararlanabilme oranı, okuryazarlık oranı, okullaşma oranları, kişi başına düşen iletişim araçları sayısı.

B) Uluslararası Karşılaştırmalar

1) Bir ülkenin gelişmesi yalnızca ulusal ölçekte değerlendirilirse, yanıltıcı değerlendirme olasılığı yüksek olur. Çünkü hemen her ülke büyür, yapısal değişime uğrar. Bu nedenle her ülke başarılı görünür. Önemli olan; sağlanan başarıların, uluslararası gelişme yarışında ülkeyi nereye getirdiğidir. Onun için tüm göstergeler asıl anlamını, uluslararası karşılaştırmalarda verir. Bu nedenledir ki az gelişmiş ülkelerin başarısız yöneticileri, yaptıklarını savunurken uluslararası karşılaştırmalar yapmaktan ısrarla kaçınırlar. Bunun Türkiye’deki en parlak örneği Süleyman Demirel’dir. Yaptığı konuşmalara bir göz atınız. Bugünkü Türkiye’nin rakamlarını yalnızca 70 yıl önceki rakamlarla karşılaştırır. Çünkü ekonomik yığınlar, her ülkede olduğu gibi Türkiye’de de büyümüştür. Asla başka ülkelerinki ile karşılaştırma yapmaz. Çünkü o ülkelerde daha büyük artışlar sağlanmıştır; politikacımız başarısız görülecektir.

2) Uluslararası karşılaştırmalar yapmak, kolay değildir. Ülkeler ulusal gelir, kişi-başına gelir ve fizik üretim bakımından karşılaştırırken, türlü nedenlerden dolayı zorluklar la karşılaşılır:

i) Ulusal gelirler farklı yöntemlerle hesaplanmış olabilir. Herhangi bir sektör (örneğin hizmetler) bir ülkede gelir hesabına dahil edilirken, başka bir ülkede dahil edilmemiş olabilir.

ii) Birçok ülkede üretimin bir kısmı pazara çıkmaz. Buna “geçimlik üretim” denir ki daha çok tarım kesiminde görülür. Büyüklüğü ülkeden ülkeye değişir. Geçimlik üretim, ulusal gelir hesabına girmez. Dolayısıyla gelir, kişi-başına gelir ve fizik üretim rakamları; olduğundan daha küçük hesaplanmış olur.

iii) Fiyatlar da yapılacak karşılaştırmaları etkiler. Fiyatlar bir dönemden öbürüne yükselmiş olabilir. Bu olgu, üretimi artmış gibi gösterir. Sakınca, fiyat endeksleri kullanılarak giderilir. Ayrıca ürün fiyatları her ekonomide farklıdır. Bir ürün bir ülkede ucuz iken, öbüründe pahalı olabilir. Bu farklılık da gelir düzeyini etkiler.

iv) Her ülkenin geliri, önce kendi parasıyla ölçülür. Uluslararası karşılaştırmalarda, döviz kurları aracılığıyla uygun bir yabancı paraya çevrilir. Oysa uygulamada farklı döviz kurları olabilir : Serbest piyasa döviz kuru, devletçe belirlenen döviz kuru gibi... Bu durumda, “ulusal gelirin hangi kura göre yabancı paraya çevrileceği” sorunuyla karşılaşılır.

v) Ülkeden ülkeye üretim kalitesi farklı olabilir. Bu bakımdan da, fizik üretimin uluslararası karşılaştırmalarında zorluk çıkabilir.

Atatürk’ün “Büyük Düşü”nü, bu düşün gerçekleşip gerçekleşmediğini yukarda verdiğim bilgiler ışığında değerlendirmek gerekir.

 

Kaynak: Cihan Dura, Sömürgeleşen Türkiye, İleri Yayınları, 2004, İst., ss. 15-19

Önceki ve Sonraki Yazılar