Karadirek, AA muhabirine, küresel ısınmayla birlikte yaşanan iklim krizinin yağış rejimlerinde ve hava olaylarının şiddetinde ciddi değişikliğe neden olduğunu, çeşitli bölgelerde kuraklık endişesi yarattığını söyledi.
Son bir yılın verilere bakıldığında yağış miktarlarında düşüş, mart ayında ise artış görüldüğünü belirten Karadirek, "Mart ayında 1991-2020 yıllarını referans aldığımızda Türkiye genelindeki yağışlarda yüzde 27'lik artış var. Mart ayı için son 27 yılın en yüksek yağış seviyesi olduğunu söyleyebiliriz ancak mart ayının yağışlı geçmesi, önümüzdeki yaz döneminde su stresi çekmeyeceğimiz anlamına gelmiyor." diye konuştu.
Doç. Dr. Karadirek, yağışların mevsim normallerinin altında devam etmesi durumunda, barajlardaki doluluk oranlarında ve yer altı kaynaklarının beslenmesinde sorunların süreceğini söyledi.
"Vahşi sulamayı terk ederek basınçlı sisteme geçmemiz gerekiyor"
Türkiye'de su kaynaklarının yüzde 70'inden fazlasının tarım faaliyetlerinde kullanıldığını belirten Karadirek, "Tarımsal amaçlı su kullanımında açık kanallar yerine kapalı boru sistemine geçmemiz gerekiyor. Bu sistemde (açık kanal) buharlaşma nedeniyle yüzde 30 ila 35 civarında su kaybediyoruz. Vahşi sulamada da önemli miktarda su kayıpları yaşıyoruz. Vahşi sulama, toprakta tuzlanmaya neden olarak hem verimi etkiliyor hem de su kaynağının verimli bir şekilde yönetilememesine neden oluyor. Vahşi sulamayı terk ederek basınçlı sisteme geçmemiz gerekiyor." ifadelerini kullandı.
Karadirek, tarım alanlarındaki bitki deseninin de bölgesel bazda yeniden yapılandırılması gerektiğinin altını çizdi.
Havzaların su potansiyelinin göz önünde bulundurulmasının kritik önemde olduğunu vurgulayan Karadirek, "Her havzada her bitkiyi yetiştirmek doğru değil. Havzaların su potansiyeline bakarak, bitki paterni yeniden yapılandırılmalı. Bunun için yeni bir tarım politikasına ihtiyaç var. Suyun daha az olduğu bir havzada sulu tarıma devam etmek anlamsız. Su stresi yaşayan bir ülke olarak bu konuda çalışmalıyız." değerlendirmesinde bulundu.
Karadirek, Türkiye genelinde kentsel ölçekte bakıldığında su dağıtım şebekelerinde yüzde 30'un üzerinde su kaybı yaşandığını söyledi.
Kentsel bazda su ihtiyacının arz odaklı bir yaklaşımla karşılandığını, ihtiyaç ortaya çıktığında yeni kaynaklar arandığına dikkati çeken Karadirek, şunları kaydetti:
"Geleneksel yöntemin yanı sıra ihtiyaç temelli yaklaşımla talebi yönetmeliyiz. Bu sayede alternatif su kaynakları, yağmur suyu hasadı gibi unsurlar değerlendirilebilir. Örneğin atık suları deşarj ediyoruz. Bunları tarımsal ya da sulama amaçlı kullanabiliriz."