İŞTE YAPILAN O YAZILI AÇIKLAMA:
CHP Ulusal Birlik Hareketi Ankara’da yaptığı toplantıda siyasi gelişmeleri değerlendirdi. Eski Genel Başkan Yardımcısı Yılmaz Ateş tarafından toplantı sonunda yapılan yazılı açıklama şöyledir:
“Ak Parti’nin 19 yıllık iktidarı, var olan sistemi sürdürerek ülke ekonomisini uçurumun kenarına getirdi. Yüksek enflasyon, yüksek kur, yüksek işsizlik, yüksek ithalata çözüm olarak gördüğü düşük faiz çözüm değil, kaos getirmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti kurduğu demokratik laik sistemle, dış politikada, eğitimde, sağlıkta, ekonomide, sanayileşmede, kalkınmada, savunmada, ulaşımda, tarımda, hayvancılıkta uyguladığı bütünsel politikalarla 15 yılda yüzde 105 büyüme sağlamıştır. Yaklaşık 90 yıl önce bu ülke motor, araba, silah, aşı üretiyordu, uçak yapıyordu. Bunları kamu veya özel sektör ayrımı yapmadan ulusun bütün olanaklarını seferber ederek başarmıştı.
Bölgeler arasında fark gözetmeden ülkenin dört bir yanını fabrika ve kurumlarla donattı. Dünyanın bugüne kadar yaşadığı en büyük ekonomik buhran yıllarında (1929-1932) bir Amerikan doları 0,75 kuruştu. Bugün 13 lira dolayında; 6 sıfır atılmamış olsaydı bir dolar 13 milyon liraydı. Sanayileşmesini, kalkınmasını sağladı, finans ve hukuk kurumlarını oluşturdu. Bugünün ederi ile Osmanlı’dan devir aldığı 500 milyar dolar dolayındaki borcu ödedi, 1950’de iktidarı, sıfır borç ve kasasında 140 ton altınla Demokrat Parti’ye devir etti.
Köy Enstitüleriyle eğitimi üretimle entegre ederek, tarımı, insanı sanayiyle buluşturdu. Kalkınmayı, istihdamı köylünün ayağına götürdü. Uygulanan dış politikayla Ortadoğu ve Balkanların barış güvencesi oldu. Laiklik olarak adlandırdığımız düşünce ve inanç özgürlüğü ile kan revan içinde olan İslam dünyasının yıldızı oldu. Demokrasiye geçerek hukukun üstünlüğünü sağladı.
Atatürk’ün ölümüyle başlayan sapmalar 1950 ve 1980’nde pik yaptı. İsimleri farklı olsa da iktidara gelen partiler, dış güçlerin taleplerine direnemeyince Türkiye bugün, 83 yıl önce sahip olduğu araba, motor, silah, uçak fabrikalarını kurma, aşı üretme, parasını ödediği halde alamadığı uçakların peşinde koşturmaktadır. Tarım ve hayvancılık kurumları çökertilince, 2005 yılına kadar Dünyada kendi kendine yeten beş ülkeden biri iken, bugün 120 ülkeden 1.530 gıda ürünü ithal ediyoruz. Dün haraç-mezat satılan, tasfiye edilen kuruluşları bugün arar duruma düştük.
İhracatımızın her yüz lirasının 80 lirasını ithal ettiğimiz ham maddesine ödüyoruz. 2000 yılında ihracatımızın %2’si ileri teknoloji ürünü iken aradan geçen yaklaşık 20 yılda bu oranı ancak %3,6’ya çıkarabildik.
Güney Kore kalkınmasını, Çin Dünyanın ikinci büyük ekonomisi olmayı, 2000 yılında bizimle aynı orandaki ileri teknoloji üretimini bugün %25’e yükseltmesini Türkiye’nin 1923-38 yılları arasında uyguladığı karma ekonomik sistemle sağlarken, Türkiye’de ise Devletin toplumda etkili ve yenilikçi rolüne sürekli saldırıldı. Devlet yatırımları engellendi. Her sistemde var olan eksik, yanlış uygulamalar nedeniyle devleti suçlamak, modern Türkiye’nin kuruluş ilkeleri ve kurucusu Atatürk’e saldırmakta iktidar ve muhalefet partileri yarışır oldu. Pandemi gibi küresel sorunlar, bugün kamucu politikaların önemini bütün dünyaya bir kez daha gösterdi.
19 yıllık iktidar, ‘Kendi önceliklerimize göre yolumuza devam ederek tarihi bir mücadeleyi göze aldık. Milletimizi bu ekonomik kurtuluş savaşından da zaferle çıkaracağız’ demektedir. Bu sistem ve önceliklerdir ki, Türkiye’yi üretmeden tüketen, borçlanarak lüks yaşayan bir topluma dönüştürdü. Bu önceliklerdir ki, yanlış yatırıma, savurganlığa ve bugünkü kaosa sürükledi.
Ana muhalefet partisinin başta dış politika, ekonomi ve terörle mücadele olmak üzere programını açıklamanın tam zamanıyken, haftada bir mutfakta açıklanan ‘elmalı şeker’ şirinliğindeki altışar maddelik vaatlere bu toplum güven duymamaktadır. Üretim odaklı, güven veren politikalar üretmek yerine ne yazık ki, Atatürk’ün kurduğu CHP genel başkanı Sayın Kılıçdaroğlu, din ve etnisite bağlantılı siyasi ödünler içeren söylemleri tercih etmektedir. Dostlarına da yaranmak uğruna, partisinin tarihini, programını, ilkelerini çiğnemekte sakınca görmemektedir. Kasıtlı değilse, Varlık Vergisi’nde olduğu gibi eksik bilgilerle ve hiç ilgisi olmayan olayların sorumlusu olarak CHP’ni suçlamakta, ulusalcı kadroları tasfiye etmekle övünmektedir. Çıkacağını açıkladığı yol, Devrim ilkelerinden geri dönüşün, emperyalizmin dış ve iç işbirlikçilerinin yoludur, 11 yıldır yürüdüğü yoldur; sonu bataklıktır. Üye, Belde, İlçe, İl yönetimleri, Parti Meclisi, TBMM gurubunun tamamına yakınına rağmen Sayın Kılıçdaroğlu açıktan’ karşı devrim’ hareketine yönelmiştir. Sayın Erdoğan’ı haklı çıkarırcasına CHP’ni ‘şahsının partisine’ dönüştürmüştür.
Helalleşme olacaksa, Cumhuriyet devrimlerinden, ilkelerinden saparak Türkiye’yi bugünkü kaosa sürükleyen bütün lider ve iktidarların Atatürk’ten helallik istemeleri gerekir. Sayın Kılıçdaroğlu adını kullanarak oy toplayıp ilkelerini çiğnediği için de ayrıca Atatürk’ten özür dilemelidir.
Bu kaosa benzin dökülerek, sokağı alevlendirerek Türkiye bir adım ileriye götürülemez. Bu kaosun serumu, ulusal birlik ve kendimiz olmaktır. Tıpkı Mustafa Kemal’in yaptığı gibi kendimiz olur, kuruluş ilkelerimiz eksiksiz uygulanırsa bu ekonomik kurtuluş savaşını da kazanırız.”