Şili'de, diktatör Augusto Pinochet döneminden kalma anayasanın yeniden yazılması için ikinci kez sandık başına giden halk, Anayasa Konseyi üyelerinin belirlenmesinde desteğini sağ koalisyondan yana kullandı.
Yeni anayasa taslağının oluşturulması için 50 üyenin oylandığı seçimde halk, 33 üyeyi sağ koalisyondan seçti.
Şili Seçim Servisi verilerine göre, sandıkların yüzde 99'44'ü açıldı.
Sağ blok oyların 35,42'sini alarak yeni anayasanın belirlenmesinde mutlak çoğunluğu elde etti.
Devlet Başkanı Gabriel Boric'in partisi Şili İçin Birlik Partisi yüzde 28,57 ikinci, Güvenli Şili Partisi ise 21,07 oranla üçüncü sırada yer aldı.
Sağcı Jose Antonia Kas, yaptığı açıklamada, sağduyunun galip geldiğini belirterek, "Halk, mezhepçiliğin ülkeyi bir daha asla bölmesini istemiyor, bölünme zamanı değil, Şili için birlik zamanıdır." ifadesini kullandı.
Boric ise, seçimi kazanan Cumhuriyetçi Parti'den "bilgili ve ölçülü" hareket etmesini isteyerek, ilk anayasa sürecinde yapılan hataların tekrarlanmamasını talep etti.
Halk "hayır" demişti
Şili'de, yazılan yeni anayasanın yürürlüğe konulup konulmayacağına ilişkin düzenlenen referanduma katılanların yüzde 61,9'u, 5 Eylül 2022'de "hayır" oyu vermişti.
Yapılan sayımda, ülkede yeni anayasanın yürürlüğe girmesini isteyenlerin oranı yüzde 38,1, istemeyenlerin oranı ise yüzde 61,9 olarak belirlenmişti.
Yeni anayasa, Ekim 2020'de anayasanın yeniden yazılıp yazılmaması için yapılan referandumla kararlaştırılmış, 2021'deki belediye seçimlerinde yeni anayasayı yazacak heyet halkın oylarıyla seçilmişti.
"Diktatörlük rejiminin mirası"
Şili'de Ekim 2019'da başlayan ve 5 aydan fazla süren yağma, şiddet olaylarına neden olan ve "sosyal patlama" adı verilen hükümet karşıtı gösterilerde, anayasanın yeniden yazılması protestocuların başlıca isteklerindendi.
Diktatör Pinochet döneminde yazılan Şili anayasası, halkın bir kısmınca "diktatörlük rejiminin mirası" ve "eşitsizliğin temel kaynağı" olarak değerlendiriliyor.
Anayasanın, Pinochet eliyle yapılan özelleştirmeler ve özelleştirme teşvikleri nedeniyle yeterli sağlık, eğitim ve emeklilik imkanı sağlamayan ekonomik sistemi koruduğu düşünülüyor.