Ben de Halk Tv önünde evlat nöbetine başlıyorum

Ben de Halk Tv önünde evlat nöbetine başlıyorum

BİR
Yıllarca Fetö’nün kanalı Kanaltürk’te boy gösterip şöhretini Fetö kanalında yapan Candaş Tolga Işık adında bir gazeteci var!

Hani, şu, Nazlı Ilıcak’ın meşhur: ‘Beni Fetöcü polis şefleri (Ali Fuat Yılmazer, vs.) tanıştıran Candaş Tolga Işık’tır’ dediği.

Ve şu geçenlerde, kara paracı holding patronu Sezgin Baran Korkmaz’ın gitmediği yemeğine gitmiş gibi övgüler düzerken, suçüstü yakalanıp, rezil olan Candaş Tolga!

Bu arkadaş, liyakatını(?!) Fetö yıllarında tamamladı ve sonunda ‘liyakat’ diye bir kitap yazdı.

Yani, onlarca yıl Fetö sınav sorularını çaldı ve onlarca yıl ağızlarını açıp tek laf etmeyen bu yazar, şimdi, liyakat, demeye başlamış.

Hadi, yazdı, hadi, yazsın, diyelim, Barış Terkoğlu gibi Fetö’yle mücadele etmiş bir yazar kalkıp bugünkü Cumhuriyet’te bu yazarı-kitabı niçin över?

Terkoğlu’yla, on uzun yıl aynı cephede gece gündüz çalıştık, Candaş Tolga Işık’tan iğrendiğini gayet iyi biliyorum, yani, zamanla ne değişti?

Şirin Payzın’la ya da Halk TV’yle çalışan ya da liberallere yanaşan arkadaşlara birileri silah dayayıp ‘tükürdüklerinizi yalayacaksınız, yoksa sizi konuşturmayız mı’ diyorlar!

Bu beş para etmez düzeysiz vasat medya maydanozu adamın kitabının piarı sana mı kalmış Terkoğlu?

Bundan üç/dört yıl önce biri gelip bana, gün gelecek Barış Terkoğlu, Candaş Tolga Işık gibi mimli şaibeli ne idüğü ortada yazarları övecek, dese, ya kovar ya döver olmadı silahı alnına dayarım, ağzını kapat, ulan, diye.

Kimin lafıydı, şu, en hızlı kirlenen beyazdı, lafı.

Olup bitene inanamıyorum, karakterler kişilikler tutumlar idealler davalar ne kadar hızlı yön istikamet değiştirip kirleniyor?

Nasıl bir ilişki ağına (kolpaya) düşüyorsunuz arkadaş, bu ülkede likayat’ını övecek adam bulamaz hale bu kadar hızlı nasıl geliyorsunuz?

Sevgili okuyucu, insan, bu tuhaflık ötesi ihaneleri gördükçe, çok yoruluyor!

Şahidiyim, ilk gençlik yıllarında tertemiz çalışkan çok düzgün çocuklardı hepsi, ama, görüyorsunuz, söyledikleri mekanlar değiştikçe fikirleri de duruşları da ayarları da kaliteleri de çürüyor bozuluyor!

Ne yapsam, ne desem, bilmiyorum.

Hani Diyarbakırlı anneler PKK’nın kaçırdığı çocukları için hergün çadırda nöbet tutuyor ya..

Ben de, Halk TV önünde bir çadır kuracağım, liberallerin kripto fetöcülerin kaçırdığı o tertemiz ‘evlatlarımızı’ geri verin, diye her gün nöbet tutacağım!

Hayal kırıklığıma kelime bulamıyorum!

İKİ
Bir liyakat lafı da İmamoğlu’nun ağzından çıktı, belediyesinde PKK’lı çalışan yakalanınca!

İBB çalışanının PKK kampından keleşnikoflu görüntü medyaya yansıyınca…

Bence İmamoğlu ‘liyakat’ derken, doğru diyor, işte, PKK’lı çalışan, gitmiş Kandil’de eğitimini tamamlamış gelmiş. Silah eğitimi, gerilla disiplini, örgüte bağlılık, vs. hepsini tamamlamış ve sonunda göreve başlamış.

ÜÇ
ODA TV, dünya basın tarihine girecek ‘dürüstlükte’ ve ‘masumlukta’ (?!) bir habere imza atarak hepimizi güldürdü!

Antalya Belediye Başkanı için, Muhittin Böcek, Demirörenci oldu, diye haber yaptı, sebebi, ODA TV, Sözcü ve Cumhuriyet’e reklam vermeyip Demirören grubuna reklam vermesiymiş.

Muhalif siyasilerin şüphesiz muhalif basına reklam vermesi, beklenir.

Ancak, muhalif belediyelerin, kendi sitelerine reklam vermeyişini bu denli açıkça dile getirip, bak, bize ‘reklam’ vermezsen, seni AKP’li seni Demirörenci ilan ederiz, tehdit ve şantajının açıkça haber yapılmasına, ben ilk defa şahit oluyorum!

DÖRT
Otopsi raporları ve deteklifler ve savcılar…

Hepsi ölüm sonrası bir fiziksel kanıt peşindedir, bir saç teli ararlar, bir yara darp izi…

Hatta midelerine bakılır bağırsakları incelenir, zehirli bir şey yedi mi?

Ve davalar onlarca yıl sürer ama sonunda kararı verecek hukuki belge fiziksel bir kanıt olmak zorunda…

İşte bu cinayet hikayelerini okurken hep kendime sorarım…

İlk gençlik yıllarından beri, birlikte yola çıktığımız, ahlakına dürüstlüğüne güvendiğimiz tertemiz dediğimiz nice insan, gelişen siyasetle birlikte, değişiyor, dönüşüyor, ve bu topraklarda, arkadan hançerlenen yıkılan hayal kırıklıklığına uğrayan sonunda hep ben neden oluyorum!

Neden hep yanlış insanlarla yola çıktım, neden hep aldandım, insanların gözlerine mi iyi bakmadım, karakterleri hakkında kesin fiziksel kanıtları olan bir otopsi raporum niye hiç olmadı..

Hayatı mı anlamıyorum, insanları mı, eksikliğim kusurum nedir?

Yeterince hayıflandım ve sonunda kendimi hep ‘ çok eksik’ ve ‘suçlu’ buldum, demek ki, insanlar üzerine hikayeler romanlar yazıyorsun ama hikaye, tırt, gerçek: insanı tanımıyorsun!

Bu kadar öngörüsüzlük artık ihanet edenlerin değil senin suçun!

Yaşım da geldi, bu saatten sonra bir daha aldatılmak da istemiyorum.

Düşündüm taşındım, aldığım karar şu, artık yakınımdaki insanların karakterleri kişilikleri üzerine ‘deneyimlerime’ güvenmeyeceğim, o halde, ‘otopsi tekniğimi’ tamamen değiştirmeyelim.

Biriyle, yola mı çıkıyorum, artık ilk işim, açıp .ötüne bakacağım.

Pembe .ötlüyse, tamam, uzatma, kes arkadaşlığı, pembe .ötlüden sana da memlekete de bir hayır gelmez!

İstanbul Belediyesi işe alırken ve devlet de işe alırken hepsine tavsiyem, imtihan faslını geçin, indirin donu bakın, pembe .ötlüyse, uzak tutun!

Evet, insanlık, ahlak, Atatürçülük vb. konularda mangalda kül bırakmayan yazılar yazıp göz boyuyorlar ama gerçek: pembe .ötlüler önce kendi .ötlerini düşünüyor!

Yani, bir gün ‘kahırdan’ ölürsem, beni kim öldürdü diye boşuna delil aramayın, katilimi şimdiden söylüyorum: pembe .ötlüler!

BEŞ
Pembe .ötlülerin iktidarı muhalefeti hiç değişmiyor, işte Erzincan’daki sülfürik asid havuzları, milyonlarca ton sülfürik havuzu havaya salıyorlar ve iktidarı da muhalefeti de sessiz!

Dünya tarihinin en büyük çevre felaketi  ama iktidar muhalif partiler ve ekranlar hepsi sessiz!

Çaresizliğimize bakar mısınız?

Memleket toprağı milyonlarca yıl sürecek büyük bir çevre felaketi altında ve seslendiren konuşan itiraz eden kimse hiç yok!

İstedikleri kadar Amerikalı şirketlerin köpeği olup sessiz kalsınlar, ben yapacığımı biliyorum!

Lavman’ı bilir misiniz, bağırsak probleminde makattan sokulan demir bir çubuktur ve bağırsağa solüsyon boşaltır!

Kendimce bir kaç çözüm yolu buldum, biri, cumhurbaşkanı olursam, sülfürik asidi bidonlara ve sahte bandıraları gemilere yükleyip Amerikan sahillerine bırakmak!

Olmadı, pembe .ötlülerin alayını toplayıp sülfürik havuzun yanına götürüp yatırıp donlarını indirip lavmanla alayının bağırsaklarına enjekte etmek!

Ey millet, bir ülke en vahşi işgallerde bile uzun yıllar mücadelesi verir ve bir gün kurtulur, ancak, altı yüz futbol sahası büyüklüğünde sülfürik asit havuzundan kurtulması mümkün değildir ve bütün çözüm yöntemlerini de bana bırakmayın!

MEDYA Haberleri

Fargo'nun 5'inci sezonu 26 Kasım'da Tv+'da yayınlanacak
'Aydın Doğan gazetenin isim hakkını sattı': Radikal Gazetesi geri mi dönüyor? Kim destekliyor?
RTÜK Başkanı'ndan 'Gerekirse toptan yok ederiz' uyarısı: Gündüz kuşağı programları kaldırılıyor mu?
Gazze'nin kuzeyinde görev yapan Al Jazeera muhabirinin Instagram hesabı askıya alındı
Washington Post'un sahibi Bezos, gazetenin "başkan adayı desteklememe" kararını savundu