AB 9. yaptırım paketini devreye sokmaya hazırlanıyor: ‘Türkiye de çeşitli ambargoların hedefi’

AB 9. yaptırım paketini devreye sokmaya hazırlanıyor: ‘Türkiye de çeşitli ambargoların hedefi’

AB 9. yaptırım paketini devreye sokmaya hazırlanıyor: ‘Türkiye de çeşitli ambargoların hedefi’

A+A-

Selin Uludağ

12 Aralık’ta yürürlüğe girmesi beklenen ve AB’nin Rusya’yı hedef alan 9. yaptırım paketinin İran’ı da kapsaması bekleniyor. Moskova ve Doğu ülkelerine yönelik uygulanan tehdit politikasını ve Türkiye’nin rolünü Sputnik’e anlatan gazeteci Güger, “Çin, Rusya ve İran’ın yanı sıra bir NATO ülkesi olan Türkiye de çeşitli yaptırımların hedefi” dedi.

Avrupa Birliği’nin Rusya'ya yönelik yeni ambargo paketinin taslağı 7 Aralık’ta AB Komisyonu’na sunulurken, yaptırım maddelerinin ayrıntıları da açıklanmaya başlandı. Son olarak Rus petrolüne tavan fiyatı getiren AB’nin 3 Rus bankasını da dahil etmesinin beklendiği yaptırımlar silsilesi, komisyonda kabul edilmesi halinde, kıtanın uygulamaya soktuğu 9. ambargo paketi olacak.

Taslak halinde olmasına rağmen şimdiden Batı basınında bile tartışma odağı olan pakete göre Amerikan Politico gazetesi, yeni yaptırım paketinin Rusya’nın askeri sanayi sektörünün gelişimine yardımcı olan 169 şirketi de kapsayabileceği iddiasında bulundu. Brüksel’in Moskova’ya ait uzay ve havacılık endüstrisinin ürünlerine yönelik kısıtlamaları da genişletmek istediği, listelere uçak motorları ve parçalarının yanı sıra dizüstü bilgisayar, sabit disk, kamera ve lens gibi ürünlerin de girebileceği AB’li diplomatlar tarafından açıklanan bilgiler arasında. Paketin komisyona sunulmasıyla aynı gün Ukrayna Dışişleri Bakanı Dmitriy Kuleba da, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’e bir mektup yazarak Rusya’nın füze üretimine yönelik sıkı yaptırım uygulama çağrısında bulunduğunu açıklamıştı.

Rusları hedef alan kişisel yasaklar genişletiliyor: Medya ve medya çalışanları da yaptırıma tabi tutulacak
Ayrıca Ruslara yönelik bireysel yaptırımların listesi de genişletilecek. Kişileri hedef alan ambargolar, Borrell tarafından duyuruldu. Buna göre, Rus Devlet Duması ve Federasyon Konseyi üyeleri, bakanlar, siyasi partiler, ile bölge yöneticileri dahil olmak üzere Rusya’nın 200'e yakın vatandaşı hakkında kişisel kısıtlayıcı yasaklar uygulanması planlanıyor. Borrell bilhassa, 4 Rus televizyon kanalı ile medya çalışanlarının da bu kapsama girebileceğine dikkat çekti.

Diğer taraftan ABD merkezli The Wall Street Journal'ın iddiasına göre Washinghton da, Rusya ve Çin'e karşı yeni yaptırımlar açıklamaya hazırlanıyor. Yaptırımların, Rusya'da konuşlandırıldığı iddia edilen ve Moskova'nın defalarca reddettiği İran İHA'ları ile Washington'ın Pekin'i desteklemekle suçladığı Pasifik Okyanusu'ndaki ‘yasadışı balıkçılıkla’ ilgili olabileceği iddia edildi. Daha önce 14 Kasım’da AB'nin resmi gazetesinde yayınlanan bir belge ile Avrupa Birliği de Rusya'ya insansız hava aracı teslimatı yaptığı iddiasıyla İran'a yönelik yaptırımlarını genişletmişti. En son Beyaz Saray sözcüsü John Kirby’nin yaptığı açıklama doğrultusunda, Washinghton’ın duyuracağı ambargoların da AB’nin 9. yaptırım paketine paralel olarak Rus askeri havacılığını kapsaması bekleniyor. Ayrıca AB dışişleri bakanlarının 12 Aralık'ta yapılacağı toplantıda Moskova ve Tahran’a yönelik yeni ambargoların onaylanması da planlanıyor.
9. yaptırım paketinin ayrıntıları çerçevesinde Batı dünyasının Rusya ve Doğu ülkelerine uyguladığı ambargo ve tehdit politikasını Gazeteci M. Birol Güger Sputnik’e anlattı, böylesine geniş kapsamlı bir yaptırım paketinin Ukrayna’nın talebi üzerine aynı gün devreye sokulduğuna inanmanın zor olduğuna dikkat çekti.

‘Avrupa’nın gözünde Ukrayna’ya biçilen değer, 'kullanışlı bir araç' olduğu yönünde’
9. yaptırım paketinin uzun çalışmaların ürünü olduğunu söyleyen Güger, “Ukrayna ile AB arasında ‘araçsal’ bir ilişki olduğunu gözlemliyorum. Kabaca ifade etmek gerekirse; Rusya, AB için doğudan yönelen ve ivedilikle ‘durdurulması’ gereken askeri bir tehdit ve Ukrayna da, tehdidi mümkünse mevcut sınırlarında tutmak için devreye sokulmuş 'kullanışlı bir araç'. Avrupa’nın gözünde Ukrayna’ya biçilen değer budur. Modern kapitalist toplumlarda devletlerin çıkarları, değerleri olurken; değerleri de çıkarlarını ifade etmekte. Bunu bir örnekle açıklamak gerekirse; AB hukuku, normal şartlar altında çatışma bölgelerine askeri yardım gönderilmesine izin vermiyor, fakat aynı AB, silah yardımı için oluşturduğu fonlarla ‘ahlaki görev’ adı altında Ukrayna’ya milyarlarca dolar değerinde silah gönderiyor. Sonrasında bu silahların terör, mafya örgütleri ve uluslararası suç örgütlerinin eline geçmesi de kağıt üstündeki değerlerin göz ardı edildiği anlamına geliyor” dedi.

‘Çin, Rusya ve İran’ın yanı sıra bir NATO ülkesi olan Türkiye de çeşitli yaptırımların hedefi’
Batı’nın yüksek çıkarlarına engel teşkil eden her ülkenin yaptırımlarla karşı karşıya kalabileceğinin altını çizen Güger, “Batı’nın ‘en yüksek risk teşkil eden tehditler’ kategorisinde ilk sıralarda olan Çin, Rusya ve İran’ın yanı sıra bir NATO ülkesi olan Türkiye de çeşitli yaptırımların hedefi olmakta. Yaptırımların etkisizleştirilmesi, Batı parantezi dışında kalan ülkelerin işbirliğini derinleştirmesinden geçiyor. Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlının son dönemleri de dahil olmak üzere yaklaşık üç asırdır, ‘denge politikası’ adı verilen ve büyük kuvvetler arasında dengeli ilişkiler kurulmasını öngören bir askeri-diplomatik çizgi izliyor. Kurtuluş Savaşı ve Soğuk Savaş gibi büyük kriz dönemlerinde Türkiye, konjonktürel olarak çeşitli kuvvetlerle iş birliği yaptı ve bu politikayı askıya aldı, ancak krizlerin erken aşamalarında ve sonrasında doğal denge pozisyonuna geri döndü ve yeniden bir seçim yapması gerekirse, eminim pek çok parametre göz önünde bulundurulacaktır” dedi ve ekledi:

‘Batı, Türkiye’yi kendi saflarına çekmeye çalışan bir zorlayıcı diplomasi uyguluyor’
“Türkiye, konumu gereği, rekabet eden tüm taraflara kuvvetli imkân ve avantajlar sunmakta. O sebeple, hiçbir kuvvet açısından, kolay gözden çıkarılabilecek durumda değildir. Çin, Rusya ve İran’a uygulanan ağır yaptırımlar karşısında Türkiye, kırılgan ekonomisi ve karmaşık siyasi yapısı nedeniyle yaptırım dışı silahlarla yıpratılmaya çalışılıyor. Batı, farklı ekonomik ve siyasi araçlar üzerinden, Türkiye’yi kendi saflarına çekmeye çalışan bir tür ‘zorlayıcı diplomasi’ uyguluyor.”

‘Mevcut politikaların AB açısından sürdürülebilir olmadığı ortada, ABD ile AB arasında derin çatlaklar oluşabilir’
Pek çok Avrupa ülkesinin, yıllar sonra ‘yükselen enflasyonla’ tanıştığını vurgulayan Güger şunları aktardı:
“İstikrarlı bir biçimde yükselen enflasyon, Avrupalıların günlük hayatlarına dokunmaya başladı. Avrupa gibi bir ‘konfor toplumu’ için bu durum tehlike çanlarının çalmasına neden oldu. Pek çok ülkede zincirleme reaksiyonlar gelişti. Kovid kısıtlamalarına yönelik protestolar bitti derken sahneyi birden ‘ekonomik tabanlı’ protestolar aldı. Avrupalıların bütçesi daralmaya başladıkça Brüksel’in güç koridorlarında ‘yeni düşmanlar’ tasarlandı. Şu bir gerçek ki dünyanın geri kalanı gibi kıta Avrupası da salgın konusunda iyi bir sınav veremedi. Üretim araçlarını elinde bulunduran zenginler daha da zenginleşirken başta işsizler, göçmen işçiler ve Avrupa orta sınıflarının milli gelirden aldıkları pay giderek azaldı. Bu da beraberinde sosyal ve siyasal karışıklıkları getirdi. Üstüne bir de Ukrayna savaşı patlak verince Rusya gerginliği eklendi. Avrupa, enerji bağımlılığına aldırış etmeksizin kuvvetli yaptırımları devreye soktu ve bunun sonucunda, tüm problemlere bir de enerji krizi eklendi. Bugün Avrupa’da açlık ve soğuk, pek çok siyasi denklemi değiştirebilecek çapta iki önemli olgu olarak karşımızda duruyor. Başta Fransa ve Almanya olmak üzere Hollanda ve doğuda Macaristan gibi ülkelerden çatlak sesler yükseliyor. Mevcut politikaların AB açısından sürdürülebilir olmadığı ortada. Bu sürecin ileri aşamalarında, orta vadede, ABD ile AB arasında derin çatlaklar oluşabilir” şeklinde konuştu.

‘Avrupa, ya çok kutupluluğu kabul etmeli ya da 2. Dünya Savaşı öncesi koşullara dönmeye hazır olmalı’
Çin ekonomisinin 18 trilyon dolar GSYİH ile küresel ekonominin yüzde 20’ye yakının oluşturduğunu ve 2012 yılından bu yana istikrarlı bir yüzde 6.7 büyüme hacmine sahip olduğunu hatırlatan Güger, “Başta teknoloji olmak üzere pek çok alan, örneğin günümüzde teknolojinin çekirdeğini oluşturan çip teknolojisi, Çin tarafından üretilen ürün ve malzemelere dayanıyor. Rusya da bu teknoloji üretiminin devamı için enerji pompalıyor. Almanya ve İtalya gibi Avrupa’nın büyük endüstriyel güçleri bu enerji ile üretimlerini gerçekleştiriyor. Avrupalılar, büyük ölçüde bu enerji ile soğuk kıtanın kışlarını donmadan geçirebiliyor. Ukrayna savaşı ile ortaya çıkan yeni durumda, başta Avrupa’nın sanayi üretimi zora girdi, enerji maliyetleri yükseldi ve bu da zincirleme şekilde üretimden lojistiğe ticaretin tüm aşamalarını etkiledi. Görünüşe göre, bir süre daha derinden etkilemeye devam edecek. Görüldüğü üzere Avrupa’nın, dünyanın geri kalanı ile ‘zora’ dayalı bir ilişki kurması kendisine hiçbir fayda sağlamamaktadır. Bu durumda önlerine iki seçenek gelmektedir. Eski ABD Dışişleri Bakanı, deneyimli diplomat Henry Kissinger’ın da söylediği gibi; ya çok kutuplu dünya paradigmasını kabul etmeliler ya da İkinci Dünya Savaşı öncesi koşullara dönmeye hazır olmalılar” ifadelerini kullandı.

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.