Uğur Mumcu suikastı ve Canan Kaftancıoğlu'nun Hocası Prof. Fincancı'nın Bilirkişiliği

Uğur Mumcu suikastı ve Canan Kaftancıoğlu'nun Hocası Prof. Fincancı'nın Bilirkişiliği

Atilla Hakan Ganimgil, Canan Kaftancıoğlu'nun CV'sini "CANAN  KAFTANCIOĞLU'NUN NATO AŞKI NEREDEN GELİYOR?" başlıklı yazısında gözler önüne sermişti. NATO'cu Kaftancıoğlu kadar Hocası Prof. Fincancı da çok önemli bir isim!

A+A-

Ganimgil, Uğur Mumcu suikastına da yer verdiği yazısında Canan Kaftancıoğlu'nun bilinmeyen yönleriyle ele alıyor... "Çok Solcu" olduğu söylenilen Kaftancıoğlu'nun NATO'cu yüzünün deşifre olduğu bu yazıda; Hocası Prof. Fincancı' ya dikkat çeken Ganimgil, Uğur Mumcu suikastı davasının Bilirkişisinin de Prof. Fincancı olduğunun altını çiziyor! 

İŞTE O YAZININ KAFTANCIOĞLU ve FİNCANCI BÖLÜMÜ:

CANAN  KAFTANCIOĞLU'NUN NATO AŞKI NEREDEN GELİYOR?

Attila Hakan Ganimgil

(...)
Peki, Canan Hanım nasıl oluyor da kendisini hem partisinin Genel Başkanının, hem de gelecekteki Genel Başkanı gözüyle bakılan İstanbul Belediye Başkanının üstünde görebiliyor?
Bu gücü nereden alıyor?
İstanbul İl Başkanı da olsa, CHP tüzüğüne göre partideki konumu ve yetkisi, CHP’nin 81 (veya 80) il başkanından herhangi birinin yetki ve konumundan farksız... Bu gerçeği dikkate aldığımızda akla gelen soru şu oluyor: CHP Tüzüğüne göre partideki konumu ve yetkisi 81 il başkanının herhangi birinden farksız olan Canan Hanımın kendisini fiilen CHP Genel Başkanı’nın da üstünde, kapısının önünde milletvekillerinin sıraya girdiği İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının da üstünde görmesine yol açan güç nedir?
Bunu anlamak için Canan Hanımın “NATO kariyerine” bakmak gerekiyor. Bilenler bilir, bilmeyenlere biz hatırlatalım: Canan Hanım Yugoslavya’nın 1992-1999 yılları arasında NATO-ABD tarafından 7 devletçiğe bölünmesinin Bosna-Hersek operasyonu ayağında, hocası Şebnem Korur Fincancı ile birlikte NATO himayesinde çalışmalar yapmıştı.
NATO bir askeri örgüt… Profesör Şebnem Korur Fincancı ve öğrencisi Canan Kaftancıoğlu ise, adli tıp alanında çalışan, yani meslekleri hekimlik olan iki insan. Bu iki gerçeği öğrenen her yurttaşımızın aklına gelecek ilk soru şudur: “TC yurttaşı bu iki bayan hekim, bir iç savaşın sürdüğü Bosna’da, Yugoslavya’ya dışardan müdahale eden bir askeri güç olarak orada bulunan NATO himayesinde ne gibi işler yapabilir?”
Canan Hanımın uzun kısa bütün biyografilerinde ya çok flu (silik) bırakılan ya da hiç değinilmeyen NATO himayesinde yaptığı görevin, “iç savaş kurbanlarının rehabilitasyonu (topluma kazandırılması)” olduğunu, hocası ve bu görevdeki şefi Şebnem Korur Fincancı'nın açıklamalarından öğreniyoruz.
NATO operasyonları kapsamındaki bu görevin daha iyi anlaşılması için, Prof. Fincancı’nın mesleki kariyerinde yer alan iki çarpıcı “işi” hatırlamak çok aydınlatıcı olacaktır.
Birinci “iş”, Uğur Mumcu suikastında rol alan sanıklarla ilgili bilirkişiliğidir. Bu bilirkişilikte Prof. Fincancı, mesleki görevini, “tetikçi olarak kullanılan dinci sanıkları somut delillere ve yasalara aykırı biçimde korumaya kalkışma” yönünde “kötüye kullandığı” için, Uğur Mumcu’nun ağabeyi ve Mumcu ailesinin avukatı Ceyhan Mumcu ile davalık olmuştu. Avukat Ceyhan Mumcu bu davada tanıdığı Adli Tıp profesörü Fincancı’nın bu davadaki bilirkişiliği, “mesleki ilişkileri” ve “siyasi tercihleri” konularında ayrıntılı bilgiye sahiptir.
Prof. Fincancı’nın burada anacağımız ve birincisi kadar önemli, birincisinde olduğu kadar “cesur tutum aldığı” ikinci işi, TSK’nın PKK’ye karşı Hendek Savaşını başlatmasından sonra, Ahmet Nesin’le birlikte, PKK’nin legal gazetesi Özgür Gündem’in sorumlu yazı işleri müdürlüğünü üstlenen “kahramanlardan” biri olmasıdır.
Bu ilişki ve “işler” dikkate alındığında Bosna’da NATO himayesinde yürütülen “rehabilitasyon”nun gerçekte, Boşnaklarla Sırplar ve Boşnaklarla Hırvatlar arasındaki, uzun yıllar birlikte ve kardeşçe yaşamış olmaktan kalan son gönül köprülerini de yıkmak olduğunu anlıyoruz.
Canan Kaftancıoğlu’nun CHP’de siyaset yapma yıllarındaki BDP/HDP aşkı ve “CHP içindeki BDP/HDP görevlisi” rolünde olması ancak, NATO himayesinde yapılan bu görevlerde kurulmuş ilişkiler temelinde değerlendirildiğinde doğru ve tam olarak anlaşılabilir. Canan Hanımın bu görev ve ilişkiler içinde oluşmuş “NATO aşkı”, BDP/HDP aşkından önce gelir. Daha doğru bir ifadeyle, ikinci aşkı birincisinin ürünüdür. Aslolan birincisidir.

CANAN HANIM BOSNA GÖREVİNDEN SONRA SİYASETTE "CHP'Yİ KEŞFEDİYOR" 
Canan Hanımla ilgili yayınlarda, CHP üyesi oluncaya kadar, düzene karşı mücadele eden sol grupların eylemlerine katılan “aktif bir sosyalist militan” olduğundan söz ediliyor. Bu konuda, “Canan Hanımcı sol” cenah yayınları ile Canan Hanıma karşı “sağ” cenah yayınları arasında bir görüş birliği var. Birinciler bu bilgiyi Canan Hanımı övmek üzere, ikinciler yermek üzere yayıyorlar.
Fakat CHP İl Başkanı olduktan sonra her fırsatta ve bugün hala bu geçmişi ile övündüğünü; hala aynı görüşte olduğunu söyleyen “sosyalist” Canan Hanım, Bosna görevinden sonra CHP’nin “solculuğunu” keşfediyor.
Kimin kimi keşfettiğinin ve bulduğunun biraz karışık olduğu bu süreci en iyisi olgularla anlatmak... Olguları anlatmaya da, Cem Boyner, YDH (Yeni Demokrasi Hareketi), 10 Aralık Hareketi konularında hatırlatmalar yapacağımız küçük bir parantez açarak başlayalım.
Cem Boyner’in YDH'sinin fiyaskoyla sonuçlanmasından (1998) sonra bir süre boşta gezen Batıcı liberal aydınlar, 2005’te, o zamanın CHP’sinin alternatifi olacak “Batı tipinde sosyal demokrat parti” kurmaya yönlendirildiler. “10 ARALIK HAREKETİ”nden söz ediyoruz. 
Fakat “10 Aralıkçılık” halkta, YDH’nin %0,48’lik desteğinin yüzde biri kadar bile bir karşılık bulmadı. Bunun üzerine 10 Aralık Hareketi’nin Batılı akıl hocaları bu liberal aydın grubunu, yeniden CHP’ye yönlendirdiler. Daha doğrusu, CHP'ye sızdırmanın pususuna yatırdılar.
“NATO himayesindeki görevi” sırasında Canan Hanımı keşfeden güçler 2006’da onu da, mandacılık düzeyinde Batıcı olan bu gruba yönlendirdi. CHP’ye sızdırılmanın pususuna yatırılan Batıcı liberaller arasına, Canan Hanımı da kattılar. Bu sürece döneceğiz.

“TOPLUMSAL BELLEK PLATFORMU"
Canan Hanımın kariyerindeki önemli görevlerden biri de, bu NGO kuruluşudur.
2009 yılında AKP hükümetinin “AÇILIM” ve “Cumhuriyetin siyasi cinayetleri ile YÜZLEŞME” hareketlerini başlatması üzerine, Canan Kaftancıoğlu ve Zeynep Altıok'a, birincisinin Ümit Kaftancıoğlu'nun gelini, ikincisinin Metin Altıok’un kızı olma konumları "kıymetlendirilerek", “Toplumsal Bellek Platformu” adlı bir NGO kurduruldu. Soros vakıfları türü kuruluşlar tarafından fonlanan bu NGO’nun amacını ve işlevini, ortaya çıkış zamanı ve yaptığı işlerden anlıyoruz.
Bu konuda ilkin, "platform" adlı bu NGO'nun Ergenekon-Balyoz tertipleri sürecinde sahneye sürüldüğünü dikkate almak gerekiyor. 
İkincisi, bu NGO kuruluşun, faal olduğu 2009-2014 yılları arasında yaptığı tek “iş”in, Türkiye’de o güne kadar işlenmiş bütün Gladyo cinayetlerinin “Ergenekoncular tarafından planlandığı ve işlendiği” iddiasını kamuoyuna kabul ettirmek üzere, psikolojik savaş olarak nitelenecek etkinlikler yürütmek olduğunu hatırlamak gerekiyor.
Öyle ki, eğer tertip çöküp FETÖ’nun yasadışılığı bütün açıklığı ile ortaya çıkmasaydı, bu NGO kuruluş bir adım sonra, örneğin, Uğur Mumcu’nun, ağabeyi Ceyhan Mumcu tarafından öldürtüldüğünün propagandasına girişecekti. Bu propaganda çalışmasını ise, şunlar izleyecekti: İşçi Partisi üyeleri Metin Altıok ve Hasret Gültekin’in, İşçi Partisi tarafından; Türkiye’de Gladyo hakkında ilk adli takibat dosyasını hazırlayan yurtsever ve kahraman savcı Doğan Öz’ün, çok yakın arkadaşı ve dostu Doğu Perinçek tarafından öldürtüldüğünün propagandası...
Bu yılların ZAMAN gazetesi tarandığında, “Toplumsal Bellek Platformu” sözcüsü Canan Hanım’ın sık sık manşete çıktığı görülecektir. Bu manşetlerde Canan Hanımın, Gladyonun gazetesinde "Gladyonun cinayetlerini sorgulayan" cesur savcı rolünde olduğu görülecektir.
2014 Mart'ında Ergenekon-Balyoz tertibi çöktü. Hemen 1 yıl sonra 2015 Temmuz'unda FETÖ ve PKK ile hesaplaşma başladı. Toplumsal Bellek Platformu bu tarihten sonra uykuya yattı. 
2015'ten bu yana internette bir site olmak dışında varlığını kanıtlayan tek bir canlılık belirtisi yok. Öyle anlaşılıyor ki, 2016’dan sonra fonları da kesilmiş durumda. Bunda, 2016 darbe girişiminden sonra FETÖ ve PKK destekçisi ve ABD-AB merkezli kuruluşlara yönelik bazı yasal soruşturmalar başlatılmasının etkili olduğu anlaşılıyor.

(...)

 

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.