"Yenidoğan çetesi" davasının 5. gün duruşması tamamlandı

İstanbul'da, bebek acil hastalarını anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk edip ölümlerine neden oldukları ve haksız kazanç sağladıkları iddia edilen 47 sanığın yargılandığı davanın 5. gün duruşması tamamlandı.

Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesince adliyenin konferans salonunda yapılan duruşmaya, organize suç örgütü elebaşı Fırat Sarı'nın da aralarında bulunduğu 22 tutuklu sanık ve bazı tutuksuz sanıklar ile tarafların avukatları katıldı. Bir kısım tutuksuz sanıklar ise bulundukları şehirlerdeki adliyelerden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya bağlandı.

Çok sayıda avukat ve basın mensubunun izlediği duruşmaya, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Derya Yanık ile üyeler CHP Milletvekili Mahmut Tanal, Saadet Partisi Milletvekili Mesut Doğan, MHP Milletvekili Naci Şanlıtürk ve DEM Parti Milletvekili Kamuran Tanhan gözlemci olarak katıldı.

Pazartesi gününden bu yana 18 sanığın savunmasının alındığı duruşmada, organize suç örgütünün elebaşlarından 112 Acil Çağrı Merkezi ambulans şoförü tutuklu sanık Gıyasettin Mert Özdemir'in savunmasının alınmasıyla devam ediliyor.

Öte yandan davanın görüldüğü salon ve önünde, polis ekiplerince yoğun güvenlik önlemi alındı.

"Hepimiz açısından çok can yakıcı"

Duruşmayı takip etmek üzere adliyeye gelen TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeleri, salona girmeden önce adliye önünde açıklama yaptı.

Heyet adına konuşan TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı ve AK Parti Osmaniye Milletvekili Derya Yanık, davadaki iddialar nedeniyle son derece üzgün olduklarını belirterek, şöyle devam etti:

"Maddi gerçek ortaya çıktıktan ve sorumlular tespit edildikten sonra, hiç kuşkusuz, kimsenin hiçbir endişesi olmasın ki her sorumlu, sorumluluğu nispetinde hak ettiği cezayı veya mali anlamda bir sorumluluk varsa hak ettiği cezayı ödeyecek, sorumlular da cezalarını çekecekler. Fakat öbür taraftan iddianameye baktım. Müşteki beş isim var, beş baba var. Her birisi otuzlu yaşlarda. Bu da bize belki ilk çocukları, belki ikinci çocukları olduğunu gösteriyor. İnsanların heyecanla hasretle bekledikleri, kucaklarına almak için içleri titreyerek bekledikleri bir süreçte öyle bir sonla karşılaşmaları kuşkusuz çok can yakıcı. Hepimiz açısından çok can yakıcı."

Yanık, komisyon olarak arzuları ve taleplerinin maddi gerçeğin ortaya çıkması olduğunu vurgulayarak, "Süreci en başından, soruşturma evresinden itibaren yakından takip ediyoruz. Dava sürecini komisyonumuz olarak, arkadaşlarımızla heyet olarak takip edeceğiz. Maddi gerçeğin ortaya çıkması, kamuoyu vicdanının rahatlaması, yavrularını kaybeden, daha küçücük bebeğini bağrına basma imkanı bile bulamadan yavrularını kaybeden anne babalarımızın acılarını bir nebze olsun dindirebilmek için süreci biz de titizlikle takip edeceğiz." ifadelerini kullandı.

Soruşturmanın çok titizlikle sürdürüldüğünü gördüklerini dile getiren Yanık, davanın da bu anlamda sorumluların hak ettikleri cezayı tespit edecek, takdir edecek şekilde süreceğinden en ufak bir şüphelerinin olmadığını kaydetti.

Tutuklu sanık Gıyasettin Mert Özdemir'in savunması alındı

Duruşmanın sabahki bölümünde organize suç örgütünün elebaşlarından 112 Acil Çağrı Merkezi ambulans şoförü tutuklu sanık Gıyasettin Mert Özdemir'in savunması alındı.

Suçlamaları reddeden Özdemir, hasta yönlendirmesinden dolayı maddi kazancı olduğunu kabul etti.

Özdemir, İstanbul'daki 112 birimlerinde acil çağrı merkezi ile 112 merkezinin ayrı olduğunu belirterek, tıp merkezindeki sevk algoritmasını anlattı.

İstanbul'da kuvözlü 4 ambulans olduğunu söyleyen Özdemir, "Bu ekibin hastaneye gelmeleri 2-3 saat sürmektedir. Bu tıp merkezlerindeki sevk süreci burada bitmez. Ekipler direkt yenidoğana götüremezler, 112 bir kamu hastanesine götürür. Yeniden sevk işlemi başlatılır. Hasta için tekrar kamu taraması yapılır ondan sonra tekrar sevki sağlanır. Hastanın yoğun bakımı olan bir servise gitmesi 5-6 saat sürmektedir." dedi.

Hastanın bir an önce yoğun bakıma ulaşması için bu prosedürlerin uygulanmaması gerektiğini ve bunun hastanın menfaatine olduğunu savunan Özdemir, "Bu yüzden benim gibi aracılık yapan insanlarla iletişime geçilmektedir. Bu şekilde sevk süresi 5-6 saat süreceğine 30-45 dakikada gerçekleştirilebilmektedir." ifadelerini kullandı.

Özdemir, hasta için kendisine danışıldığında zaten tüm kamu kurumlarıyla ilgili tarama yapıldığını ve yer bulunamadığında sevk işleminin gerçekleştirildiğini anlatarak, ambulans şoförü olduğu için soruşturma savcısı tarafından hakkında art niyetle algı operasyonu yapıldığını öne sürdü.

Söz konusu ithamların 112 sistemine zarar verdiğini ve çalışanları zan altında bıraktığını kaydeden Özdemir, "İstanbul 112 biriminin yaptığı sevklerin usule uygun olduğu belirtilmiş olmasına rağmen kasıtlı ve art niyetli algı operasyonuyla medyaya bu şekilde yansıtılmaktadır. 112 ambulans şoförü ve örgüt yöneticisi olarak buradayım ama sadece Fırat Sarı'nın danışmanlık yaptığı hastanelere hasta yönlendirmiyordum. Ben, sağlık çevrem olduğundan dolayı hasta yönlendirmesi yaptığımı kabul ediyorum." diye konuştu.

7-8 yıl yoğun bakım hemşireliği de yaptı

Özdemir telefonları dinlemelerinde, erişkinler için de hasta yönlendirmesi yapmasına rağmen sadece yenidoğan sevklerinin tape kayıtlarına yer verildiğini belirtti.

Örgüt yöneticisi olmadığını savunan Özdemir, "Hiyerarşik bir yapı yoktur. Hemşirelere doktorlara talimat veriyor olmam lazım. Bu suçlama artık komik duruma düşmüştür." dedi.

Özdemir, 12 senedir sağlık sektöründe çalıştığını, 7-8 yıl da yoğun bakım hemşireliği yaptığını da belirterek, şöyle devam etti:

"Örgüt yöneticisi vasfına beni soktukları için adını sanını bilmediğim, hiçbir sürecine dahil olmadığım bebeklerin ölümüyle ilgili yargılanıyorum ama bu konudaki savunmamı sadece tek bebek üzerinden yapıyorum. Diğer bebeklerle ilgim yoktur. Kaya bebek, bir bebek sevki değil, gebe sevkidir. Gebe 28 haftalık olarak Esencan Hastanesine gidiyor. Kritik gebelik teşhisi yapılıyor. 112 nakil birimi teorik olarak İstanbul'da hiçbir özel hastaneye sevk yapmamaktadır kamu hastaneleri dolu olmadığında. Dört, belki beş saat boyunca gebe 112 nakil birimine bildirilmiştir. İstanbul'da hiçbir kamu hastanesinde yer bulunamamıştır. Bu vakayı kimsenin kabul etmediğini belirtmek isterim. Güney Hastanesi hastayı kabul etti, sevk süreci başladı. Nakil, Güney Hastanesinin ambulansıyla yapılmıştır."

Hasta nakillerinden maddi kazanç elde ettiğini ifade eden Özdemir, "Hasta yönlendirmesi yaptığım için Medicence Şirketinden, Fırat Sarı'dan, Birinci Hastanesi ve Bağcılar Şafak Hastanesinden ödeme aldım. Esenler Güney Hastanesiyle ilgili hiçbir maddi menfaatim yoktur. Birinci Hastanesinde muhasebeyle muhatap oluyordum. Hastane yönetiminden Ali Aksu'yla anlaştım. Medicence'de doktor Fırat Sarı'yla anlaştım. Net bir tutar, hasta başına şunu alıyorum gibi bir şey yok. Hastaneler kendi nezdinde değerlendirdiği tutarı ödüyor. Bağcılar Şafak Hastanesinde görüşmeyi Mustafa Kazan'la yaptım." şeklinde konuştu.

"Hasta başına 10 bin lira aldığım doğru değildir"

Özdemir, Fırat Sarı'nın işletmesini yaptığı Bağcılar Şafak Hastanesi, Bağcılar Medilife Hastanesi ve Özel TRG Hospitalist Hastanesine hasta gönderdiğini belirterek, Reyap Hastanesi, Çorlu'daki hastane ve Silivri'deki Kolon Hastanesi'yle bağlantısının olmadığını, Avcılar Hastanesini hatırlamadığını, ağırlıklı olarak da doktor olan sanık İlker Gönen'le iletişim halinde olduğunu söyledi.

Çapraz sorgusunda, çevresi geniş olduğu için hastaları kolay bulduğunu anlatan Özdemir, "Suçlama hastanın 112'ye bildirilmemesiyle ilgili. 112'ye bildirilmeyen hastanın hangi verileri 112'de olur?" dedi.

Suriyeli bebekler yerine Türk bebeklerin istenmesiyle ilgili konuşmalara ilişkin Özdemir, "Konuşmayı hatırlamıyorum. 112 nakil birimince, Suriyeli hasta kabul etmeyen özel hastanelere Türk hastaları da sevk edilmiyor. Bu da Suriyeli hasta kabul ettiği için Türk hasta kabul ettiğine dair bir konuşma." ifadelerini kullandı.

Özdemir, "Hasta başına 10 bin lira aldığım doğru değildir. Hastaları sevk ettikten sonra hastaneler bana para gönderiyordu. Neye göre belirlediklerini bilmiyorum." dedi.

Bir telefon konuşmasında "Fırat Sarı'ya 'Taburcuları durdurmamız lazım.' diyorsun, neden durduruyorsun? Taburcular senin yetkinde mi?" sorusuna Özdemir, "Bu konuşmaların işgüzarca olduğunu kabul ettim zaten." yanıtını verdi.

Şafak Hastanesinden ödeme aldığını kabul eden sanık, "Bir kere 67 bin 500 lira aldım. Bu zaten tapelerde var. Tapelerde olmayan 45-50 bin kadar da ikinci kez almıştım." ifadelerini kullandı.

Mahkeme başkanı sanığa tepki gösterdi

Sanık Özdemir'in mesleği dışında yaptığı işleri anlattığı esnada mahkeme başkanı, "Sen 112'de çalışıyordun, demek ki çok boş vaktin oluyor ki bu kadar iş yapıyorsun. 'TAG kullanıyordum, onu yapıyordum, bunu yapıyordum.' diyorsun." dedi.

Sanık ise 12 saat çalışıp 36 saat izin yaptıklarını ve konuşmayı çok sevdiğini söyledi.

Kaya bebek Güney Hastanesi'ne yatırıldığında hastanede Doktor Şeyhmus Çelik'in olduğunu ancak sonra istifa ettiğinin söylendiğini iddia eden Özdemir, "O dönem Doktor Ümit Kaya'yı sağlık çevrem çok fazla olduğundan dolayı hastaneye yönlendirdim. Bir gün sonrasında anlaşma yapmayacağını, vazgeçtiğini söyledi. Hastanede doktor olmadığından değil. Poliklinik yapan doktor bebeğe baktırılıyor. Rıza ve eşi Hilda Keykubad'ı hastaneyle görüştürmek için yönlendirmesini yaptım. Hastane bir doktorla anlaştığı zaman SGK kaydı hemen çıkıyor diye bir şey yok. Hastaya bakan hekim, hastalara bakmaya devam ediyor." şeklinde konuştu.

Sanığın, bebeğin ölümüne ilişkin hastaneye yönelik yapılan denetimlerle ilgili savcının art niyetli olduğuna dair iddialarda bulunması üzerine mahkeme başkanı tepki gösterdi.

Mahkeme başkanının, "Savcı neden art niyetli oluyor? Görevini yapmışsa bu art niyet mi? Görevini yapmak senin nazarında art niyet mi? Asıl savcı bu işin üzerine gitmezse art niyet olurdu." demesi üzerine sanık Özdemir, "Gelen denetim ekipleri bildiğim kadarıyla seviye denetim ekipleri değildir. Sonra gelen ekipler, hastanenin birinci değil, üçüncü basamak olduğunu söylüyor. O zaman savcılık talimatıyla gelen denetim ekipleri mi, il sağlık ekipleri mi kötü niyetli? Bu konuda benim yorum yapmamam gerekli. Bu benim kendi yorumum, yanlış da olabilir." ifadelerini kullandı.

Duruşma savcısı ise bunun üzerine, "Soruşturma savcısının adını vererek ithamlarda bulunuyorsun. Sen burada sanıksın varsa savunmanı yap. İthamlarla ilgili iddian varsa avukatın da var. Gider şikayetini yaparsın." diye konuştu.

"Çok fazla hasta yönlendirmesi yapmışımdır"

Hakkında idari işlem yürütülüp yürütülmediğine ilişkin soru üzerine Özdemir, "Doktor adına hasta kabul etmemle alakalı soruşturma yapıldı. Doktorların ifadesinden sonra sonuç olacağı söylendi. Nisan sonunda nöbetteyken gözaltına alındım. Sözleşme feshi yapıldı, işten atıldım. Disiplin soruşturması bakımından ifade verdim. Bu ifade de 112'deki ses kayıtlarımla ilgili." beyanında bulundu.

Sanık ayrıca, sevklerden aldığı paralarla ilgili kendi dışında kimsenin menfaatinin bulunmadığını savundu.

Sanık, "Fırat Sarı senden çekinir miydi?" sorusunu ise, "Birbirimizden korkacak ya da çekinecek bir durumumuz yok." diye cevapladı.

Sevkini yaptığı hastalarla ilgili sayı söyleyemeyeceğini belirten Özdemir, savunmasında, "Çok fazla hasta yönlendirmesi yapmışımdır. Evet yönlendirme yaptığımı söylüyorum. Sadece yenidoğanda değil, diğer branşlarla da yaptığımı söylüyorum. Zaten yaptığım iş normalde yasal ve resmi olan bir iş. Sadece 112'de ambulans şoförü olduğum için resmileştiremedim. Normalde özel hastanelerde olan bir iş. Yaptığım iş zaten yasal olan bir iş." ifadelerine yer verdi.

Özdemir, Fırat Sarı'nın dışında kişi bazlı başka işletmeci tanımadığını belirtti.

İddianameden

Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan 1399 sayfalık iddianamede, sanık doktor Fırat Sarı'nın elebaşı olduğu suç örgütünün sevk ve idaresini sanık doktor İlker Gönen ile 112 Acil Çağrı Merkezi ambulans şoförü Gıyasettin Mert Özdemir'in yaptığı belirtiliyor.

İddianamede, suç örgütünün esas amacının, işletmesini devir aldıkları yenidoğan yoğun bakım ünitelerinin 112 sevk sistemini bertaraf edip doluluğunu sağlamak, hastaların basamaklarıyla oynama yapıp, Sosyal Güvenlik Kurumundan (SGK) üst sınırda ödeme almak olduğu kaydediliyor.

Sanıklar tarafından hasta bebeklerin durumunun olduğundan daha ağır gösterildiği, olması gerekenden daha uzun süre yatışlarının sağlandığı belirtilen iddianamede, bu şekilde SGK'den yüksek ücret tahsil edildiği ve bazı hasta yakınlarından fazla para alındığı anlatılıyor.

Bebek hastaların uygun sağlık hizmeti almasını sağlayacak hastanelere sevki yerine şüphelilerin seçtiği, örgüt adına karlı görünen hastanelere yatırıldığı aktarılan iddianamede, karın çoğunun sağlık çalışanı olan örgüt üyesi sanıklarla paylaşıldığı ifade ediliyor.

Esas amacın, bebeklerin sağlık durumunun iyileştirilmesi değil maddi açıdan en fazla kazanç elde edilmesi olduğu iddianamede bildiriliyor.

Ceza istemleri

İddianamede, sanıklar Fırat Sarı ve İlker Gönen için 10 bebeğin ölümü nedeniyle "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "nitelikli dolandırıcılık" ve "suç işlemek amacıyla örgüt kurmak" suçlarından 10 kez, "resmi belgede sahtecilik" suçundan da 11 kez uygulanmak üzere toplam 177 yıl 6'şar aydan 582 yıl 9'ar aya kadar hapis cezası talep ediliyor.

Sanık Gıyasettin Mert Özdemir'in ise "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "kişisel verilerin hukuka aykırı ele geçirilmesi", "kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık", "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve "resmi belgede sahtecilik" suçlarından 180 yıldan 589 yıl 9 aya kadar hapisle cezalandırılması isteniyor. 8'i kadın 44 sanık hakkında da benzer suçlardan hapis cezaları öngörülüyor.

İddianamede, "dolandırıcılık" suçu işlenerek maddi menfaat temin edilen sorumlu hastaneler ve şirketler için de tüzel kişilere özgü güvenlik tedbiri uygulanması, bunların kapatılıp mal varlıklarına el konulması talep ediliyor.

Soruşturma kapsamında İstanbul'da 9, Tekirdağ Çorlu'da 1 hastanenin ruhsatı iptal edilmiş, bu hastanelerde tedavi gören bebekler ve hastalar ambulanslarla kamu hastanelerine sevk edilmişti.

Öte yandan yenidoğan çetesine ilişkin soruşturmayı yürüten Büyükçekmece Cumhuriyet Savcısı Y.E'yi makamında ölümle tehdit edenler de tutuklanmıştı.

Sanık savunmaları sürüyor

Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesince adliyenin konferans salonunda yapılan duruşmada, Bağcılar Medilife Hastanesi çalışanı tutuklu sanık doktor Dursun Eryılmaz'ın savunma için kürsüye çıktığı esnada sanığın avukatı, sağlık çalışanlarına soruşturma açılabilmesi için Sağlık Bakanlığından soruşturma izni alınması gerektiğini söyleyerek, müvekkili yönünden yargılamanın durdurulmasını ve müvekkilinin tahliyesini talep etti.

Heyet, dosya kapsamında savunma ve beyanlar alındıktan sonra talebin değerlendirileceğini açıklayarak, yargılamanın devamına karar verdi.

Savunmasına başlayan Eryılmaz, Helvacı bebeğin ölümüne değindi. Bebeğin 26 haftalık doğduğunu söyleyen Eryılmaz, gerekli müdahaleyi yapmasına rağmen bebeğin 28. saatinde hayatını kaybettiğini kaydetti.

Karakoç bebeğin ise Yalova'da doğduğunu, bağırsaklarında çürüme olduğu için kendilerine sevk edildiğini ve ameliyatına karar verildiğini anlatan Eryılmaz, ameliyat sonrası entübe edilen bebeğin, beslenmeye başlanmasına rağmen bağırsak emilimleri bozuk olduğundan kilo kaybettiğini belirtti.

Eryılmaz, bunun doğumsal bir olay olduğunu ifade ederek, "Karakoç bebeğin de başında ben varım. Canlandırma işlemlerinde de başındaydım. Ailenin şikayetçi olduğu iddia ediliyor, polis geliyor ancak aile şikayetçi değil, dosyada da var. İyi ki de polis geldi ve otopsi yapıldı. Otopside bebeğin ölümünün bağırsakla ilgili olduğu ortaya çıktı. Uzman raporu yüzünden bebek basında 'Aç bıraktılar, öldü.' diye çıktı karşımıza." diye konuştu.

Karaduman bebeğin ise Kanuni Sultan Süleyman Hastanesi'nde doğduktan sonra yenidoğan yoğun bakımına sevk edildiğini aktaran Eryılmaz, akraba evliliği dolayısıyla tahlilleri istenen bebeğin sabaha karşı hayatını kaybettiğini söyledi.

Eryılmaz, kendisinin evde olduğunu, bebeğin başında nöbetçi doktorun bulunduğunu, bebeğin ölümünün kendisine haber verilmediğini savundu.

En son Bağcılar Medilife Hastanesi'nde çalıştığını belirten Eryılmaz, "Maaşım şirketten yatıyordu. Şirketin kimin olduğunu bilmiyorum. Fırat Sarı, 'Buranın işletmesini ben aldım' dedi. Hastane bana hep şirketten maaş gönderdi." savunmasını yaptı.

"Konuşmaları dedikodu mahiyetinde anlıyorum"

Mahkeme başkanının, İlker Gönen'in Fırat Sarı'ya "Dursun abi bir tane ben göbek açayım demiş. Göbeği açamamış, mahvetmiş. Mahvettikten sonra Cansu'ya vermiş" dediği kayıtları sorması üzerine Eryılmaz, "Bence onu İlker ve Fırat'a sormanız daha iyi olur. Böyle bir olay başıma gelmedi. Göbek açmak çok basit bir işlem benim için. Bu tür işlemleri yapabilecek düzeydeyimdir. Konuşmaları dedikodu mahiyetinde anlıyorum." şeklinde yanıt verdi.

Ekipriz raporları konusunda ise kendisinin çok konuşulduğunu dile getiren Eryılmaz, klavyeyi çok iyi kullanamadığı için günlük notlarını sekreterinin bilgisayara geçirdiğini, sonrasında kendisinin okuyup sisteme attığını anlattı.

Fırat Sarı’yı pediatrist olarak tanıdığını söyleyen Eryılmaz, "Benim çalıştığım klinikleri Fırat Sarı aldı. Buradaki arkadaşların çoğu da benim yanımda staj yapıp yenidoğan öğrenenlerdir." dedi.

İlker Gönen ile Fırat Sarı arasında geçen, kendisinin diplomasının kullanılacağı yönündeki kayıtların sorulması üzerine Eryılmaz, kendisine böyle bir teklif gelmediğini, gelse de kabul etmeyeceğini ve diplomasını kullandırtmayacağını ifade etti.

Söz alan Eryılmaz'ın avukatı, soruşturmayı yürüten savcı ile iddianameyi hazırlayan savcı hakkında mahkeme aracılığıyla suç duyurusunda bulunacağını söyleyerek, "Henüz soruşturma aşamasındayken hem iddianame hem de uzman raporu tüm basında yer aldı. Bütün Türkiye bir anda uzman, hakim, bilirkişi oldu. Huzurdaki sanıklar 'bebek katilleri' ilan edildi. Spikerler hükmü verdi. Sizin vereceğiniz hükmün bir anlamı kalmadı." ifadelerini kullandı.

Duruşma, sanık doktor Fırat Sarı'nın elebaşısı olduğu suç örgütünün sevk ve idaresini sağladığı öne sürülen sanık doktor İlker Gönen'in savunmasının alınmasıyla sürüyor.

Davaya ilişkin basın açıklamaları

Öte yandan, adliye önünde açıklama yapan İYİ Parti Grup Başkanvekili Buğra Kavuncu, "yenidoğan çetesi"yle alakalı süreci, devam eden mahkemeyi takip etmek için adliyeye geldiklerini söyledi.

Kavuncu, İYİ Parti olarak davaya müdahil olmak için talepleri bulunduğunu belirterek, "Tabii hakimin takdiridir. Müdahillik talebinde bulunmak istememizin sebebi şu; elimizde konuyla ilgili çok fazla bilgi ve belge var. Özellikle diğer grup başkanvekilimiz Turan Çömez'in de doktor olması dolayısıyla konuyla ilgili birçok bilgi bize intikal etti. Bunları müdahil olarak mahkemede paylaşmak istedik. Ancak öyle gözüküyor ki bu talepler hakim tarafından kabul görmeyecek. Normal hukuki süreçler ama biz yine de mahkemeyle bu bilgi ve belgeleri paylaşacağız." diye konuştu.

Bu konuya ilişkin TBMM'de tüm partilerin mutabakatıyla bir araştırma komisyonu kurulduğunu anımsatan Kavuncu, bu komisyonla ellerindeki bilgi ve belgeleri paylaşacaklarını kaydetti.

Kavuncu, sanıklar için hesap vakti olduğunu belirterek, adaletin yerini bulmasını temenni etti.

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyesi ve CHP Milletvekili Mahmut Tanal da mahkemenin etkin bir araştırma ve soruşturma yaptığını ancak CMK'nin 201'inci maddesinde soru soracak kişilerin sıralamasına göre sanığa soru yöneltilmediğini söyledi.

Bazı prosedürlerde eksiklikler olduğunu öne süren Tanal, "Umarım ve dilerim bu eksiklikler de giderilir. İzlediğimiz kadarıyla mahkeme etkin bir soruşturmayı yapıyor. Burada hak edilen cezanın verileceğine yönelik inancımız tamdır. Çünkü bu suçun cezasız kalmaması lazım." dedi.

"Mahkememiz tüm şeffaflığıyla yargılamayı yapıyor"

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyesi ve AK Parti Milletvekili Adem Yıldırım ise buradaki yargılamanın hem bu suçtan etkilenen hem de bunu takip eden insanlar açısından çok önemli olduğunu düşündüğünü dile getirdi.

Hastanelerin, yoğun bakımların, yenidoğan ünitelerinin herkesi ilgilendirdiğini vurgulayan Yıldırım, "Zihinlerde şüphe kalmayacak şekilde net bir yargılamanın olmasını, bunu da kamuoyuyla şeffaf şekilde yürütmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bu noktada baktığımızda mahkememiz tüm şeffaflığıyla yargılamayı yapıyor. Sanıklara sonuna kadar CMK'deki tüm savunma haklarını veriyor. Ortadaki iddialar üzerinden de açıklanması gereken soruları sorarak açıklattırıyor. Başkanın veya üyelerin açık bıraktığı yerde savcı, savcının açık bıraktığı yerde taraf avukatlarıyla bazı şeyler açığa çıkıyor." ifadelerini kullandı.

Yıldırım, bu yargılamadan fazlasıyla ders çıkarılması gerektiğine işaret ederek, yenidoğan üniteleri, sağlık uygulamaları, hasta kabulleri, hasta retleri, SGK ödemeleri gibi konularla alakalı yasal bir eksiklik, boşluk varsa, bu boşluktan hastaneler, insanlar, ambulans şoförleri, 112 çalışanları veya başkaları etkileniyorsa, bunlar kötü amaçlı olarak kullanılıyorsa mahkemeyi iyi takip edip, gözlem yapıp, iyi bir sonuç çıkarılabileceğini düşündüğünü söyledi.

Komisyon olarak davayı yakından takip ettiklerini belirten Yıldırım, adaletin yerini bulmasını istediklerini kaydetti.

Duruşmanın öğleden sonraki oturumunda suç örgütünün sevk ve idaresini sağladığı öne sürülen sanık doktor İlker Gönen'in savunması alındı.

Gönen, 2017'de Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde çalışırken hocası aracılığıyla Fırat Sarı'yla tanıştığını söyledi.

Hocasının kendisine Sarı'nın, sarılık tedavisinde kullanılmak üzere bir ilaç geliştirdiğini, cihazı birlikte denemelerini söylediğini kaydeden Gönen, Sarı'yla birkaç kez daha görüştüklerini ve sonrasında konuşmadıklarını savundu.

Sanık Gönen, 2020'de Fırat Sarı'nın kendisini arayıp Medisense isimli bir firma kurduğundan ve danışman doktora ihtiyacı olduğundan bahsettiğini belirterek, "Nasıl bir hizmet verdiğini sorduğumda hasta ve yenidoğanda çalışan bulma konusunda aracılık yaptığını söyledi. Bunu hiç duymadığım için telefonu kapatıp araştırdım. Neredeyse tüm özel hastanelerin fizik tedavi, göz, yoğun bakım, yenidoğan yoğun bakım, acil, cildiye, kardiyoloji gibi bölümlerinin böyle dış firmalardan hizmet aldığını gördüm." dedi.

Söz konusu şirkette danışman olarak çalıştığını anlatan Gönen, 2023 sonunda şirketten kendi isteğiyle ayrılarak devlet hastanesinde çalışmaya başladığını ifade etti.

Gönen, ambulans şoförü olan sanık Gıyasettin Mert Özdemir'le Fırat Sarı aracılığıyla tanıştığını, hasta yönlendirdiğini bildiğini, 112'de çalıştığını ise sonradan öğrendiğini savundu.

İstanbul'daki 26 kamu hastanesinde doğum yapıldığını belirten Gönen, bu hastanelerdeki kuvöz oranının doğum oranına karşın düşük kaldığını, bu nedenle özel hastanelerin yenidoğan yoğun bakımlarının kullanıldığını söyledi.

"Kamu doluysa özel hastanede yer aranmaya başlanır''

Gönen, bebeklerin sevk işlemleriyle ilgili, "Sevk işlemlerinde doktor, 112'ye mail atar hasta bilgilerini içeren. Mail önüne düşen çalışan, doktoru arar ve 3 soru sorar: Hastanın durumu, nasıl taşınacağı ve ne gerekli olduğuyla ilgili. 112, hastaya yer aramaya başlar. Kamu hastanelerinin yenidoğan yoğun bakımları yüzde 99 doludur. En yüksek kapasite Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi'ndedir. Günlük 6 hasta, sadece oranın doğumhanesinden dışarıya sevk edilmektedir. Kamu doluysa özel hastanede yer aranmaya başlanır. Bu, yaklaşık 5-6 saat sürer. Kamu hastanelerinde sevk işlemi, bir hastayı şuradan alıp buraya koymak kadar basit değil." diye konuştu.

Özdemir'le sevk konusundaki görüşmelerine ilişkin de Gönen, bu konuşmalarda 112 sistemini bertaraf eden, önceliğe geçmiş bir tane sevkin olmadığını, müfettişliğin 112 raporunda sevk yüzdesinde herhangi bir anormalliğin saptanmadığını, kendisinin yenidoğan ve erişkin hasta hakkında konuştuğuna dair görüş bildirdiğini ancak 2010'dan beri yenidoğana baktığını, erişkin hasta görüşmesinin olmadığını savundu.

Gönen, iddianamede yer alan hakkındaki uzman görüşünde suçlandığı 5 hastayla ilgili konuşmak istediğini belirterek, şunları söyledi:

"Sayın savcımız, uzman görüşü istemiş. Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu, nedense aynı hastanede çalışan 3 yenidoğan uzmanına uzman görüşü aldırmış. Görüş aldırılırken de belgelerin, bilgilerin yanında tapeler gönderiliyor. İki aydır tek kelime hakkım yokken en kolay şey, medyada tape okuyup yorum yapmakmış. Bebek Karakoç'ta suçlanma nedenim, vitamin içeren serumu vermemem. Bununla ihmal ve kasten öldürmekle suçlanıyorum. Hasta, Çınarcık Devlet Hastanesi'ne gidiyor. Bebeğin karnı mor, şiş. Bağırsağında yırtık var, ameliyat olması gerekiyor. 112'ye bildiriyorlar. Müsait yer bulunamıyor. Bebek, yaklaşık 18 saat sevk bekliyor, durumu kötüleşiyor. Bağcılar Medilife Hastanesi'ne geliyor, ameliyat ediliyor. 64 gün yatıyor hasta ve maalesef vefat ediyor. Hemşire hanımlar beni görüntülü aradılar 64 gün boyunca. O görüntülerin hiçbiri tapelerde yok. Serumu yazması gereken sorumlu doktordur. Haydi danışman hekim olarak beni suçladın. O hastanede resmi danışman olarak görünen, resmi yoğun bakım hekimini niye suçlamıyorsun?"

Bebek Karakoç'un vefatının ardından polisin tüm evraka el koyduğunu anlatan Gönen, "Bebeği Adli Tıp Kurumu morguna götürüyorlar. Bebekten örnekler alıp inceliyorlar. Temmuzda Adli Tıp İhtisas Kurulu, oy birliğiyle bebeğin ölümü için beslenememe değil bağırsakların yırtılması ve erken doğuma bağlı akciğer-beyin hasarı diyor." beyanında bulundu.

Kerem Muhammet Tokluoğlu bebeğin kendisi için çok önemli olduğunu söyleyen sanık Gönen, "Kalp masajı yaptırmamakla, bu hastada Türkiye Cumhuriyeti'nde ilk defa ötanazi yapmakla suçlanıyorum. Çocuğa başındakiler iki saat müdahale ediyorlar, sonra beni arıyorlar, 'Hocam dönmüyor, bıraktık.' diyorlar. Ben de 'Dosyada 20 dakika daha gösterin.' diyorum ama bu uzman görüşünü hazırlayan yalancı, İlker Gönen 'Bunu 20 dakika gösterin.' dediyse 'Kalp masajını yaptırmadı.' diyor. Hemşire gözleminde dosyada bir saat kalp masajı görülüyor. Nerede ötanazi, nerede kalp masajı yaptırmama?" diye konuştu.

Gönen, hakkındaki suçlamalara işaret ederek, savunmasını şöyle sürdürdü:

"Benim yüzümden 47 kişi bebek katilliğiyle suçlanıyor. Bunun hesabımı kim verecek? Bebek katilliğini kimse bana yaftalayamaz. Alnıma yapıştırdılar onu ama çıkaracaklar. Bu uzman görüşü medyaya sızdırıldıktan sonra kimse bu görüşün nasıl hazırlandığını sormadı. Ben burada çocuk, bebek katilliğiyle suçlanıyorum. Kimse bizim yanımızda durabildi mi? Yok. Medyada öyle bir baskı oluşturuldu ki 'Gün yüzü göremesin, bir an önce öldürülsün.' denildi."

"İdam sehpamızı uzman görüşü koydu, tekmeyi de medya attı"

Bunların "habercilik" adı altında sayfa sayfa her yerde gezdiğini söyleyen Gönen, "Ben 5 ölümle suçlanarak buraya geldim. Birinci hastada Adli Tıp, gerçeği kenara koydu. Bir tanesinde ötanazi, ikincisinde akciğer patlamasını görüp söylememekle, üçüncüsünde adrenalin vermemekle, dördüncüsünde ölüden kan almakla suçlandım. Dört hastada katillikle suçlandım. Bunların tamamında tapeye bakarak, bilgiye, belgeye başvurmadan beni suçladılar. İki aydır bu uzman görüşünü size açıklamak için dakikaları sayıyorum. Akla, mantığa sığmayacak şeylerle suçlandım. Bizim idam sehpamızı uzman görüşü koydu, tekmeyi de medya attı." diye konuştu.

Gönen, örgüt yöneticisi olmadığını, bir örgütün içinde bulunmadığını ve ölümlerde bir ihmalinin olmadığını savundu.

Gönen'in avukatı Aydın Mandar da tüm sanık müdafilerinin zor durumda olduğunu belirterek, "Bebek katili yaftası tek kişiye verilmişti. Ben barolara teşekkür etmiştim, geri alıyorum. Kendileri katılma taleplerinde bulundu, kararı beklemeden gittiler. Otopsi varken uzman görüşüne göre iddianame yazılmasını üzülerek izliyorum. 10 bebek ölümüyle suçlanan dosyada otopsi yok. Tek otopsi var, onda da malnütrisyon (beslenme yetersizliği) bulgusu yok." dedi.

Yaklaşık 11 saat süren ve 3 sanığın dinlenildiği duruşma, tutuklu sanık doktor Fırat Sarı'nın savunmasının alınması için cumartesi günü saat 10.00'a ertelendi.

Bu arada, İlker Gönen'in savunmasını tamamlamasıyla toplam 21 tutuklu sanığın savunması alınmış oldu.

GÜNCEL Haberleri

İETT'nin Remzi Baka'ya verdiği ihaleler mercek altına mı alındı?
Bursa'da kuvvetli fırtına otobüs durağı ve atık toplama kabinini devirdi
İstanbul ve Bursa'da olumsuz hava koşulları deniz ulaşımını aksattı
Beylikdüzü'nde fabrikada çıkan yangına müdahale ediliyor
Bursa'da belediyeye ait yolcu minibüsü yandı