Pandemi dönemi ile birlikte hayatımıza giren ve zorunlu hale gelen maske kullanımı sonrası, özellikle yüz bölgesindeki problemlerin arttığını söyleyen Dr. Pınar Yönter, sağlıklı suyun çoğu problemi çözebileceğini belirterek, bol bol su tüketilmesini tavsiye etti.
Korona virüs ile birlikte salgının yayılımını engellemek için neredeyse bir yıldır herkes gün içinde maske kullanmaya başladı. Maskenin temas ettiği yüz bölgesinde de problemlerin arttığından bahseden Beykent Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Pınar Yönter, akne, kıl kökü iltihaplanması, tahriş gibi problemlerin toksin atılımının sağlıklı olmamasından kaynakladığını söyleyerek bol ve sağlıklı su tüketiminin ve sağlıklı beslenmenin bu anlamda zorunlu olduğunu vurguladı. Günlük temizlik ve nemlendirme işlemlerine de dikkat edilmesi gerektiğini ifade eden Dr. Pınar Yönter, cilt tipine uygun ve organik ürünlerin kullanılması noktasından da uyarılarda bulundu.
Maskelerin kimyasal ve sentetik kumaşlardan elde edildiğinden dolayı ciltte problemler oluştuğunu söyleyen Pınar Yönter, “Bu dönemde maske kullanımının artması ile beraber akne, sivilce, kıl kökü iltihapları, bir takım alerjik reaksiyonların daha çok karşımıza çıktığını görüyoruz. Maskeler tabii kimyasal ve sentetik maddeler. Kumaş maske kullanımını sağlık açısında da önermiyoruz. Standartlara uygun belli özelliklere sahip maskelerin kullanımını mecburen öneriyoruz. Kumaş maske bile olsa mutlaka içinde sentetik kimyasal oluyor ve yüzün nefes alan bölgesinin özellikle kapalı olması zaten insanlarda rahatsızlık hissi ister istemez oluşturuyor ve o kimyasal solumaya da maruz kalıyoruz. Dolayısıyla maskenin temas ettiği bölgede kaçınılmaz olarak bir takım döküntülerin, reaksiyonların arttığını gözlemleyebiliyoruz” dedi.
Asıl önlem ve çözüm, su
Bu anlamda gerek problemler ortaya çıkmadan önce alınacak önlemin ve sonrasında yine çözüm odaklı yardımcı olacak en önemli unsurun sağlıklı su tüketimi olduğunu ifade eden Yönter, “Belki sadece cildin doğal ve günlük bakımının yeterli olduğu düşünülür. Doğrudur, tabi ki cildin doğru bakımının yapılması gerekir. Cildi çok tahriş etmeyen üzerine ek yük bindirmeyen temizleyicilerle cilde uygun daha doğal ve organik içerikli nemlendiricilerle cildi desteklemek lazım. Fakat aslında esas yapılması gereken kişinin kendi vücudunun reaksiyon verme kapasitesini azaltması. Bunun için de mutlaka bol ve sağlık su içmek ilk alınacak önlem. Çünkü vücudumuz toksin biriktiriyor ister istemez. Bu toksinlerin birikiminin en çok görüldüğü yer derimiz. Dolayısıyla toksin atımına önem vermek gerekiyor bunun için de başlıca toksin atma mekanizması su yoluyladır.” şeklinde konuştu.
Kiloya göre su tüketimi artmalı
Kişilerin kilosuna uygun uygun olarak su tüketim miktarını da arttırması gerektiğini söyleyen Yönter, “Toksin atma organlarımızın başında akciğer ve karaciğerler gelir. Akciğerlerimiz sadece oksijeni sağlamaz. Aynı zamanda nefes verdiğimizde de toksin atımına katkıda bulunuruz ve nefes verirken bile biz aslında su buharını kullanıyoruz. Yani su birinci derecede önemli. Herkes yeteri miktarda kendi kilosuna göre kaliteli su içmesi gerekiyor. En az 2 litre deriz ama daha kilolu insanlarda bu 3 hatta günde 4 litreye kadar çıkar” ifadelerini kullandı.
Egzersiz ve sağlıklı beslenme de bir o kadar önemli
Vücudumuzun toksin atımına yardımcı olmak için su dışında ayrıca egzersizlerin de çok önemli olduğunu hatırlatan Yönter, “Bunun yanı sıra sağlıklı beslenmek ve egzersiz yapmak bir o kadar önemli. Şimdi çok fazla temiz havaya çıkmıyoruz ama düzenlemeler kapsamında olabildiğince uygun şekilde çok kalabalıklara da girmeden dışarıda egzersiz yapmakta fayda var. Vücut ne kadar toksin yüklenirse vücudun ne kadar alkali dengesi ve bağ dokusu bozulursa (bağ dokusu dediğimiz deri altındaki dokudur), o kadar reaksiyon verme durumu artıyor. Bu saydığımız önlemler zaten kişinin hem bedensel hem de ruhsal anlamda rahatlığına da destek veren şeyler” dedi.
Doğal içerikli ürünler kullanılmalı
Ayrıca günlük temizleme ve nemlendirme işlemlerini de ihmal etmememiz gerektiğini söyleyen Yönter özellikle kışın cilt bakımı noktasında önerilerde bulunarak, “Kışın cilt kuruluklarını daha çok görüyoruz ve vücudun ihtiyacı olan nemi sağlayacak benim önerim daha doğal içerikli ürünler ya da yağlar olabilir. Kişinin kendi cildini biliyor olması lazım. Bunun için bir uzman hekime de danışabilir. Kışın nemlendiriciler bizim için biraz daha önem kazanıyor. Çok tahriş etmeyen temizleyiciler kullanılması, yine cildi tahrip eden peelingler yapılmaması, internette her gördüğü malzemenin de kullanmaması gerekiyor. Günlük bakım, temizlik ve nemlendirmeyi yapmak genelde yeterlidir. Fakat ekstra bir sorun oluşmaya başladığında mutlaka bir uzman doktora gözükmeleri gerekmektedir” dedi.
“Dermatolojik işlemler için kış mevsimi çok uygun”
Son olarak cilt bakımı ve sorunların tedavileri için kış mevsiminin çok daha uygun olduğunu hatırlatan Yönter bu anlamda güzellik merkezlerinin ve sağlık personelinin olmadığı yerlerin tercih edilmemesi noktasında da uyarılarda bulundu. Yönter, “Kış dönemi aslında yaz dönemine kıyasla dermatolojik işlemleri rahatlıkla yapabildiğimiz dönemler. Çünkü ultraviyole ışınlarının deri üzerine yük getiren hasar bırakan etkileri vardır. Biz tedavilerimizi uygularken bir de üstüne ultraviyole ışınlarının gelmesini tercih etmeyiz. Bu tür bir tedaviye ihtiyacı varsa cildinizin mutlaka doktor kontrolünde, kliniklerde, sağlık personellerinin olduğu ortamlarda olması gerekiyor. İşlemleri ve tedavileri güzellik salonlarında, kuaförlerde ya da sağlık personelinin bulunmadığı ortamlarda çok öneremiyoruz” diyerek sözlerini sonlandırdı.