İzmir Ticaret Borsası (İTB) Ekim Ayı Olağan Meclis Toplantısı gerçekleştirildi. Meclis, İzmir Ticaret Odası (İZTO) Meclis Salonu’nda yapıldı. Meclisi Meclis Başkanı Ömer Gökhan Tuncer yönetti.
TUNCER: BÜYÜMEK İSTİYORSAK ÜRETİM VE TİCARET YAPMAK ZORUNDAYIZ
Meclis açılış konuşmasını gerçekleştiren Tuncer, uluslararası ekonomiye dair yorumlarda bulunarak, “Yetişemediğimiz bir hızda değişen ekonominin toparlanmaya çalıştığı bir sürecin içinden geçiyoruz. Uluslararası ticaret yeniden şekilleniyor. Toparlanma sürecini, beklentilerin altında kalan büyüme oranları, devamlı artan borç seviyeleri, yüksek enflasyon ve tabi ki jeopolitik belirsizlikler gölgeliyor. Uluslararası para fonu (IMF) başkanının son değerlendirmesinde belirttiği gibi, küresel ekonomi “korkulandan daha iyi ama gerekenden daha kötü” bir noktada. Bu tablo, bizlere güçlü bir uyarı vermekte. Diğer taraftan; dünya genelinde korumacılığın yeniden yükseldiği ve ticaret politikalarının siyasi araçlara dönüştüğü bir dönem yaşıyoruz. Korumacı politikalarla uluslararası ticaretin sınırlandırılması kısa vadede olumlu sonuçlar verebilir. Ancak içe kapanma, uzun vadede tüm ekonomilerin dinamizmini zayıflatacaktır. Oysaki; iyileşmek, toparlanmak ve büyümek istiyorsak üretim ve ticaret yapmak zorundayız. Çünkü üretim ve ticaret, büyümenin motorudur” dedi.
‘İSTİKRAR YENİDEN İNŞA EDİLİYOR AMA KALICI OLMASI İÇİN YAPISAL REFORMLAR SÜRMELİ’
Türkiye’nin enflasyon verilerine değinen Tuncer, “Avrupa bölgesel ekonomik görünüm raporuna göre, Avrupa genelinde büyüme ılımlı bir seyir izlerken, gelişmekte olan ekonomiler arasında Türkiye pozitif ayrışma gösteriyor. 2025 yılı için büyümenin yüzde 3,5, 2026 yılı için yüzde 3,7 seviyesinde gerçekleşmesi öngörülüyor. Enflasyonun ise 2024’teki yüksek oranlardan kademeli olarak gerileyerek 2026 itibarıyla yüzde 25’in altına düşmesi bekleniyor. Bu tablo, ekonomimizde istikrarın yeniden inşa edildiğini, ancak bu istikrarın kalıcılığı için yapısal reformların sürdürülmesi gerektiğini açıkça göstermektedir. Rapor, Türkiye’nin sürdürülebilir büyüme yolunda üç temel sütuna odaklanması gerektiğini belirtiyor. Birincisi, işgücü piyasasında esnekliğin artırılması. Bunun için, başta kobi’lerimizin yenilik kapasitesini güçlendirmeli ve mali yönetimde şeffaflığı arttırmalıyız. İkincisi, bölgesel entegrasyonun derinleştirilmesi. Bu maddede başta Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği’nin güncellenmesi konusunda adım atılmalı. Ticaretin daha verimli ve öngörülebilir hale gelmesi için buna ihtiyacımız var. Üçüncüsü ise, yeni dünya düzeninin temel büyüme dinamikleri olan yeşil ve dijital dönüşüm. Bu eksende, 2053 net sıfır hedefi doğrultusunda, yenilenebilir enerji, döngüsel ekonomi ve dijital altyapı yatırımlarına öncelik vermeliyiz” diye konuştu.
‘TİCARET AYNI ZAMANDA GÜVEN, İSTİKRAR VE REFAHIN TAŞIYICISIDIR’
Ticaret ve ekonomi konusunda güven, istikrar ve refahın da önemine değinen Tuncer, “Ticaret, sadece mal ve hizmet akışından ibaret değil, aynı zamanda; güvenin, istikrarın ve refahın taşıyıcısıdır. Ticaret, ülkeler arası karşılıklı bağımlılığı artırırken, aynı zamanda barış ve işbirliğinin de zeminini güçlendiren önemli ve stratejik konudur. Ülkemiz, bulunduğu coğrafi konum itibarıyla küresel ticaretin tam merkezinde. Bu avantajı, sürdürülebilir üretim, yenilikçi teknoloji ve nitelikli insan kaynağı ile desteklemek zorundayız. Ekonomi politikalarımızı; üretimi, ihracatı ve katma değeri artıracak biçimde tasarlamalıyız” dedi.
‘İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ EKONOMİNİN ÖNÜNE GEÇECEK’
Tarım sektörünü ekonomiden daha fazla etkileyen iklim değişikliğine değinen Tuncer, “Ekonomi her ne kadar odak noktamız olsa da arka plana attığımız ya da çoğumuzun önemsemediği iklim değişikliği, yakın gelecekte belki de ekonominin de önüne geçecek ve öncelikli konulardan birisi olacak. Uzun dönem iklim olaylarına baktığımızda ‘en’leri yaşadığımızı görüyoruz. En sıcak yazlar, en kurak mevsimler, ani yağışlar ve seller, dolu ve don gibi aşırı hava olayları, orman yangınları gibi en çokları yaşadığımız bir dönemdeyiz. Bu ‘en’ler maalesef tarım sektörünü doğrudan etkiliyor. Çevresel faktörler tarım ürünlerimizin verimini düşürüyor veya kalitesini bozuyor. Diğer taraftan hastalık ve zararlıların yayılımı artıyor. Girdi kullanımındaki artışa bağlı olarak da maliyetlerimiz yükseliyor, diğer ülkelerle rekabet gücümüz düşüyor. Görüyoruz ki iklim, bizim için her şey demek, tarım ticaretinin kaderi demek. Bu noktada, sayın müdürümüzün tespitlerini ve neler yapılması gerektiğini dinlemek bizler için çok kıymetli olacak” ifadelerini kullandı.
‘ŞAP HASTALIĞI ET VE SÜT FİYATLARINI ETKİLEYEBİLİR’
Tuncer, son olarak büyükbaş hayvanlarda görülen şap hastalığına değinerek şunları söyledi:
Faaliyet gösterdiğim hayvancılık sektöründe başta girdi maliyetleri olmak üzere sorunlarımız devam ediyor. Son dönemde gündemimiz yine şap hastalığı. Salgınla mücadele devam etmesine rağmen henüz başarıya ulaşılmadığını görüyoruz. Hastalık kaynaklı üretim aksaklıklarının et ve süt arzına, dolayısıyla tüketici fiyatlarına olumsuz yansıması olasılığı endişe verici. Şap salgınıyla mücadelede ulusal çapta aşı ve eylem planımızı aksatmadan yerine getirmeliyiz.
Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Bülent Uçar, yaptığı konuşmada pamuk ve tekstil sektörüne ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Uçar, konuşmasına Türkiye’nin tekstil üretimindeki güçlü konumunu vurgulayarak, “Türkiye, tekstil üretiminde köklü geçmişi ve güçlü sanayi yapısıyla uzun yıllardır başta Avrupa’ya olmak üzere dünyanın en önemli tedarik merkezlerinden biri konumunda. Yüksek üretim kapasitemiz, kalite odaklı yaklaşımımız, stratejik coğrafi konumumuz ve önemli bir pamuk üreticisi ülke olarak hammadde ihtiyacının kayda değer bir bölümünü yurtiçi piyasadan tedarik ediyor olabilmemizden dolayı küresel pazarda daima söz sahibi olduk. Kumaşlarımız ve tasarımlarımızla sadece rekabet avantajı sağlamakla kalmadık, aynı zamanda sektörün gelişimine de yön verdik. Ancak üzülerek söylemek isterim ki, gerekli tedbirleri almazsak bu tablonun olumsuz yönde değişmesine engel olamayacağız” dedi.
‘SEKTÖR KAN KAYBEDİYOR’
Uçar, Türkiye’nin pandemi öncesinde dünyanın altıncı büyük hazır giyim ihracatçısı olduğunu hatırlatarak “Türkiye, pandemi öncesinde dünyanın altıncı büyük hazır giyim ihracatçısıyken, günümüzde sektör ne yazık ki kan kaybediyor. Türkiye İstatistik Kurumu Özel Ticaret Sistemi verilerine göre 2022 yılında 33,2 milyar dolar olan tekstil ve konfeksiyon ihracatımız 2024 yılında 29,6 milyar dolara geriledi. Bu düşüş 2025 yılında da devam ediyor. Nitekim, 2022 yılının ilk sekiz ayında 22,2 milyar dolar olan ihracat 2024 yılının ilk sekiz ayında 19,6 milyar dolar, bu yılın aynı döneminde ise 18,6 milyar dolar oldu” ifadelerini kullandı.
İstihdamdaki kayba da dikkat çeken Uçar, “Sektörün ihracatında yaşanan bu düşüş istihdam rakamlarında da açıkça görülüyor,” diyerek şu bilgileri paylaştı:
“Nitekim, 2022 yılının Ağustos ayında 1 milyon 260 bin olan tekstil ve konfeksiyon sektöründeki ücretli çalışan sayısı, 2025 Ağustos ayında 975 bine gerilemiş durumda. Son üç yıldaki istihdam kaybı resmi verilere göre 285 bin kişi. Rakamların da açıkça ortaya koyduğu gibi ihracat ve istihdamda ve doğal olarak da üretimde belirgin bir zayıflama yaşanıyor.”
‘SORUN KISA VADELİ DEĞİL, YAPISAL’
Uçar, yaşanan sıkıntıların kısa vadeli piyasa dalgalanmalarından kaynaklanmadığını belirterek şunları kaydetti:
“Bu durumun sebebi, diğer sektörlerde de yaşanan gelişmelere benzer olarak, kısa vadeli piyasa dalgalanmalarına değil; rekabetçilik bileşenlerinde birden çok alanda eşzamanlı yaşanan gelişmelere bağlıdır. Öncelikle talep ekseni incelendiğinde, Avrupa Birliği ülkelerine yapılan ihracatta sipariş daralmaları göze çarpıyor. Aynı zamanda, 2023’te gerçekleşen Şubat depreminin ardından sektörde tedarik zinciri ve üretim kapasitesi açısından tam toparlanma sağlanamamasının, maliyet etkinliğini ve operasyonel verimliliği zayıflattığı görülüyor.”
‘MALİYET ARTIŞLARI REKABET GÜCÜNÜ ZAYIFLATTI’
Uçar, maliyet ve finansman açısından yaşanan sıkıntılara da dikkat çekti:
“Maliyet ve finansman açısından bakıldığında, ücret artışları, yüksek enflasyon ve finansman maliyetlerindeki yükseliş önemli belirleyiciler olarak öne çıkıyor. Asgari ücrette yapılan artışlar, işçi maliyetini artırırken; finansmana erişimde yaşanan zorluklar, özellikle orta ve küçük ölçekli işletmeler için yatırım ve üretim iyileştirme alanlarını büyük ölçüde daraltıyor. Bu ortamda, birim üretim maliyetleri artarken, satış fiyatlarında bu maliyeti tam yansıtma imkânı sınırlı kaldı. Dolayısıyla da kârlılık ve rekabet gücü bundan olumsuz etkilendi.”
“Döviz bazında rekabetçi fiyat sunabilmek için kur avantajı önemliyken, maliyetlerdeki sert yükseliş ve verimlilik zorlukları, Türkiye’yi; Çin, Bangladeş, Vietnam gibi Asya’daki rakiplerimize karşı fiyat bakımından dezavantajlı konuma getirdi. Tüm bunların sonucunda sadece 2025 yılında şu ana kadar 289 tekstil şirketi konkordato ilan etti. Mısır-Türk İş Konseyi verilerine göre ise Türk tekstil şirketlerinin Mısır’da açtığı fabrika sayısı 200’e ulaştı. Biz kaybederken Mısır kazandı.”
‘PAMUK ÜRETİCİSİ MEMNUN DEĞİL’
Uçar, tekstil ve konfeksiyon sanayisindeki gelişmelerin pamuk piyasalarına da doğrudan yansıdığını söyledi:
“Tekstil ve konfeksiyon sanayisinde yaşanan bu gelişmeler doğal olarak sektörün temel hammaddesi olan pamuk piyasalarını da etkiliyor. Talepteki düşüşe, dünya fiyatlarının gerilemesi de eklenince oluşan pamuk fiyatları haklı olarak üreticimizi memnun etmiyor.”
Pamuk fiyatlarındaki değişime ilişkin verileri paylaşan Uçar şöyle devam etti:
“Pamuk üreticisini daha iyi anlayabilmemiz için fiyatlarla ilgili olarak birkaç dikkat çekici veriyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Bildiğiniz gibi pandemi döneminde üretimde ve uluslararası ticarette sorunlar yaşanmış ve hemen hemen tüm emtia fiyatları yükselmişti. Pamuk fiyatlarının en yüksek olduğu 2022 yılının ekim ayından bu yana, dolar kuru yüzde 125, tarımda girdi fiyatları endeksi yüzde 131, Tüketici Fiyat Endeksi yüzde 211 artarken pamuk fiyatlarındaki artış sadece yüzde 68 oldu.”
“Çok daha ilginç bir veri ise uzun dönem fiyat analizinde karşımıza çıkıyor. Bu durum, 1998–2000 arasındaki üç yılın ortalama fiyatları ile 2025’in; yani bu yılın ilk 10 aylık fiyatları dikkate alınarak hesaplanan ürün fiyat paritelerinde açıkça görülüyor. Buna göre, 1 kilo pamuk ile geçmişte alınabilen 1,5 kilo kuru incir bugün 300 grama, 1,7 kilo kuru üzüm 570 grama, 1 kilo zeytinyağı 0,33 litreye, 8 kilo buğday 4,5 kiloya ve 350 gram sığır eti ise 140 grama gerilemiş durumda.”
“Uzun ve kısa dönemli fiyat verilerini ve tekstil-konfeksiyon sanayinin durumunu dikkate aldığımızda pamuk üreticisinin mutlu olmasını beklemek kelimenin tam anlamıyla imkânsız. Bunun üzerine bir de iklim değişikliği ve kuraklık gibi doğal nedenler eklenince pamuk ekim alanlarında azalış sürpriz bir sonuç olmayacaktır.”
‘PAMUK REKOLTESİNDE YÜZDE 15 DÜŞÜŞ’
Uçar, 2025–26 sezonu pamuk rekolte tahmin çalışmasının sonuçlarını da paylaştı:
“Nitekim, Borsamız koordinatörlüğünde gerçekleştirilen 2025–26 sezonu pamuk rekolte tahmin çalışmasında da bu durum net bir şekilde sonuçlara yansıdı. 26 yıldır uydu görüntüleri ile gerçekleştirdiğimiz bu çalışmanın sonuçlarına göre, bir önceki sezonla karşılaştırdığımızda; pamuk ekim alanlarının yüzde 18 azaldığını, verim miktarının ise yüzde 4 arttığını, bunun sonucunda da üretimin yüzde 15 gerilediğini tahmin ediyoruz.”
“Ancak bu tahminlerimiz hasadın çok yeni başladığı Ekim ayı başına kadar olan iklim şartlarına göre yapılmıştı. Son bir ayda bölgemizde yer yer kuvvetli yağışlar meydana geldi ve pamuk hasadı bu durumdan olumsuz etkilendi, etkilenmeye de devam ediyor. Bu nedenle önümüzdeki günlerde bir saha çalışması yaparak, rekoltenin bu gelişmelerden ne kadar etkilendiğini belirleyip üyelerimizi ve sektörü yeniden bilgilendirmek istiyoruz.”
‘PAMUK VE TEKSTİL TÜRKİYE’NİN GELECEĞİNDE YİNE ÖNEMLİ OLACAK’
Uçar, konuşmasını sektörün geleceğine dair umutlu bir mesajla tamamladı:
“Sektörün içerisinden birisi olarak hem pamuk tarımının hem de tekstil-konfeksiyon sanayimizin ülkemizin ekonomik kalkınmasına geçmişte olduğu gibi gelecekte de önemli katkılar sağlayacağına inanıyorum.”
İZMİR Haberleri
İzmir'deki turizm zirvesinde hedef bakanlık: "Nemalanmayacakları hiçbir şeye okey demiyorlar"
Tugay’dan kurultay değerlendirmesi: Didişmeye taraf değilim!
Halef-Selef arasında ‘borç’ tartışması: Zaman içinde olgunlaşacak!
Buca'da yeni mahalle talebine ret!
"Yamanlar ve Naldöken" çöp tesisi için itirazlara Tugay'dan yanıt: 'Başkanların görüşü mutlaka alınacak!'