Zaman zaman duyarız: Diyalektik, diyalektik metot… Nedir acaba bu diyalektik, diyalektik metot dedikleri? Ne anlama geliyor? Yazımda kısaca bu soruları yanıtlayacağım.
İnsanlık tarihine bakarsak, iki temel düşünme yönteminin hâkim olduğunu görürüz: Metafizik metot, diyalektik metot… Metafizik, parmaklarımız gibi ancak kaba hareketleri mümkün kılan bir düşünme metodudur. Diyalektik ise günümüzün teknolojileri gibi çok daha ince, milimetrik hareketlere imkân verir.
Diyalektiğin temelinde yatan öz, bizi çevreleyen her olgu ve nesnede var olan hareket ve değişmedir. Doğada, tarihte, düşüncede, her tarafta hareket ve değişme görürüz. Hiçbir şey olduğu gibi, olduğu yerde, olduğu biçimde kalmıyor. Her şey hareket halinde, başlıyor, dönüşüyor ve sona eriyor. Her şey kımıldayıp değişiyor: Gerçek olan, durma değil hareket, durağanlık bir yanılma! … Doğada, tarihte, düşüncede, her tarafta gördüğümüz şey değişmedir, harekettir. Bütün bu hareket ve değişimler de tek başına değil, sonsuz bir ilişkiler, tepkiler ve karşılıklı etkiler ağı içinde gerçekleşiyor. Diyalektik denen şey, işte bu temel olguların gözlemiyle başlıyor.
Tarih nesnelerin hep aynı kalmadığını gösterir bize. Örneğin, toplumlar… Hiçbir zaman durağan değildir, hep bir halden başka bir hale geçerler. İlkçağda köle emeğine dayanan toplum vardı; bunu feodal toplum, daha sonra kapitalist toplum izledi. Toplumların incelenmesi; bize, yeni bir toplumun doğuşuna imkân veren faktörlerin, bu toplumların içinde, özünde mevcut olduğunu ve bunların devamlı olarak ve doğrudan hissedilip gözlemlenemeyen bir şekilde geliştiğini gösterir.
Diyalektiğin bir yasası da şudur: Her şey, her yerde ve her zaman değişip kendi zıddına dönüşür. Yaşam ve ölüm böyledir, durmadan birbirine dönüşürler. Canlı bir varlığın içinde hem yaşam hem ölüm vardır. Şöyle ki birtakım hücrelerden meydana gelen canlı varlığın içinde hücreler sürekli kendilerini yeniler, ölür ve yeniden doğarlar.
* * *
İnsanlık başlangıçta doğayı tam bir bilgisizlik içinde inceledi. Zamanla, gözlemledikleri olayları sınıflandırmaya başladılar. Böylece “sınıflandırma” şeklinde bir düşünme alışkanlığı edindiler. Kesin kategoriler kurup olayları, bilimleri birbirinden kesin sınırlarla ayırdılar: fizik, kimya, biyoloji, sosyoloji, ekonomi gibi… Aralarında hiçbir ilişki yokmuş gibi düşünüp ona göre davrandılar. Bu durum, metafizik metodun ilk karakteristik özelliği oldu. Bunun yanı sıra, nesneleri hareket halinde değil de durağan halde anlamaya yöneldiler. Çünkü durağan olanı gözlemlemek daha kolaydı. Bu tutum günümüze kadar gelmiştir, bugün de eğitimde, her alanda yaygındır.
İnsanlar başlangıçta neden böyle bir yola gitmiştir? Çünkü -yukarda belirttim- nesneleri durağan sayarak gözlemlemek daha kolaydır. Bir fotoğrafı incelemek mi daha kolaydır, akıp giden bir filmin görüntülerini incelemek mi? Pozitif bilimler içinde ilk gelişeni, mekanik bilimi olmuştur. Bunun sebebi, mekanik hareketin en basit hareket olmasıdır. Ağaçta rüzgârın salladığı bir elmanın hareketlerini incelemek; elmanın, tohumundan başlayan olgunlaşma süreci boyunca uğradığı değişiklikleri incelemekten çok daha kolay değil midir? Aslında nesnelerin durağan halini incelemek, diyalektik düşüncenin de içerdiği, zorunlu bir safhadır. Ancak diyalektik metot bununla yetinmez, daha ileri aşamalara geçer.
* * *
Diyalektiğin üç büyük düşünürü, Heraklit (M.Ö. 576-480), Wilhelm F. Hegel (1770-1831) ve Karl Marx’tır (1818-1883).
Heraklit, karşıtlığı Evren’in temel özelliği saymıştır. Ona göre, Evren’de sürekli bir karşıtlar çatışması vardır. Evren aynı zamanda ardı arkası gelmeyen bir değişim içindedir.
Hegel her şeyin hareket ve değişiklikten ibaret olduğunu, her şeyin birbirine bağlı olduğunu ileri sürmüş, bu temel düşünceye dayanarak diyalektik anlayışı geliştirmiştir. Hegel’e göre dünya demek, mantık demektir. Biricik felsefe de çelişmelerin – karşıtların- felsefesidir: Çiçek, meyvenin ortaya çıkmasına yol açar, ama meyvenin ortaya çıkması için de çiçeğin ortadan kalkması gerekir. Ölüm de hem bir ortadan kalkıştır hem de yeniden doğuşun koşuludur.
Bununla birlikte Hegel idealisttir: Maddedeki değişmeleri, Ruh’taki değişmelerin tahrik ettiğini kabul eder. Ona göre Evren, maddeleşmiş düşüncedir. Evren’den önce, onu meydana getiren Ruh vardı. Ruh’taki değişmeler maddedeki değişmeleri belirler. Örnek: Mucidin bir fikri vardır, fikrini gerçekleştirince, düşünce maddeleşmiş olur. Demek ki maddedeki değişikliklerin sebebi düşüncedir.
Marx idealist olan Hegel’in tersine- materyalist, yani önceliğin maddede olduğuna inanan filozoftur. Ona göre Hegel’in diyalektiği kısmen doğrudur, çünkü ters kurulmuş bir yapıya benzer. Onu yeniden ayakları üstüne oturtmak gerekir. Hegel düşüncenin ve evrenin sürekli bir değişme halinde olduğunu söylerken, haklıdır. Ancak nesnelerdeki değişmeleri fikirlerdeki değişmelerin yarattığını ileri sürerken yanılmıştır. Doğru olan, bunun tersidir: Bize fikirleri veren Evren’dir, nesnelerdir. Nesneler değiştiği içindir ki düşüncelerimiz değişmektedir.
Kaynak: C. Dura, Gerçeği Arayış, Galeati Yayıncılık, Ank., 2021.