Kendim için söylediklerimi bir başkası için söylesem o kişi hemen adliyeye koşar hakaret davası açar, kişilik haklarına saldırı der ve beni adliye koridorlarında süründürür…
Ama bana istediğinizi söyleyin vallahi dava açmayacağım çünkü hak ediyorum, neden mi?
Ben ticarette hem de siyasette hep iyilerini aradım daha iyisi olsun istedim, kamu nitelikli kurumlarda görev alan kişilerin yüzde 99’u da doğru da yapsa yüzde 1'inin dahi yanlışlarını kabullenemedim. Kendimi akıllı görsem de ben bu konuda akılsız enayiyim, aptal ve salağım daha çoklarını da hak ettiğimi düşünüyorum, ilave edebilirsiniz, kızmayacağım...
Söyleyin lakin söylediklerimi dikkate alın ama ne olur gittiğim yoldan gitmeyin, benim gibi Donkişot, enayi ve aptal olmayın. Mevcut sitem ve konjonktürde neyin mücadelesini veriyoruz, hangi doğruyu arıyoruz, sistemin çarkı doğruyu eğri yanlışı doğru yaparken…
Bu ülkede ticaret yaparken kayıtlı dürüst olursan, kayıtsız küreksiz işler karşısında haksız rekabete maruz kalırsın. Siyaset yaparsan dürüst olur yanlışa dur dersen istenmeyen adam olursun, illa da doğru olsun diye körü körüne mücadele eder foyalarını ortaya çıkartmaya kalkarsan kişilik haklarına saldırı ve hakaret olur mahkemelerde sorgulanırsın, abalı olur sopaları yersin!
Dahası mı? İyiyi arıyorsun kötünün yerine iyi diye getirilenler gideni aratıyor, bir Padişah’a Veziri, “padişahım halk serzenişte isyan çıkabilir, sıkıntı var koltuktan indirebilirler” demiş. Padişah uyanık adam, toplayın ahaliyi bir meydana demiş. Kürsüye çıkmış, kürsünün sağına soluna da iki tane teneke koymuş, halk meydanı doldurmuş merakla padişahı beklemeye başlamış, padişah şaşalı bir şekilde meydana gelmiş ve hemen çıkmış kürsüye, başlamış konuşmaya,“ey ahali kulağıma bazı şeyler geliyor ve çok haklısınız bakın beş senedir şu gördüğünüz iki boş tenekeyi doldurmak için çalıştım biri doldu ikincisi de az kaldı, sabredin bunu da doldurayım bundan sonra sizler için çalışacağım, aksini yaparsam beni gönderirseniz vallahi bir beş sene daha kayıp edersiniz çünkü gelende iki boş tenekeyle gelecek” demiş.
Siyasetle de uğraştım Anavatan Partisi ve AK Partinin İzmir’de kurucuları arasında yer aldım, her iki partide de üç dönem başkanlık divanında görev yaptım, AK Partinin kurucu İl başkanı İsmail Katmerci’yi eleştirdim. Katmerci gitti yerine Ali Aşlık geldi. Katmerci’yi aradım, Ali’yi hararetle eleştirdim. Ali gitti, Ömür Kabak geldi, Ali’yi arattı, Ömür Kabak gitti, Aydın geldi Ömür Kabak’ı arattı. Ömür Kabak gitti, Cihat Akay geldi Ömür Kabak’ı aratmadı rahatlattı ama takla attı, Cihat Akay gitti Kerem Ali Sürekli geldi, bırakın Akay’ı aratmayı bu kez teşkilatlar gitti, halkla ilişkiler bitti, partiye partili olmayan onun bunun adamı doldu. Sürekli’nin değil milletvekillerinin istediği oldu. Evet, sistem hırsızlığa, hukuksuzluğa, haksızlığa, adaletsizliğe yol açan ve top yekûn düzeni bozan sistem…
İhtisas alanım olan kamu nitelikli sivil toplum örgütlerine bakıyoruz, İzmir Esnaf Birliğinde Cemal Tercan vardı, adamcağız tarih yazmış kuruma statü kazandırmış mal mülk edindirmiş, meyve verir ağaçlar dikmiş birliği esnafa hizmet eden kurum haline getirmiş, getirmiş ama yapılması gereken hizmetleri yaptığı için her tür uygulamayı hak sanmış, diktiği ağaçların meyvesini yemeyi, kadrolarıyla gölgesinde yatmayı kendine hak saymış, yüzde 99 doğru olsa bir yanlışa dahi karşıyım ya adamcağızı yuhaladık, şutladık yerine M.Ali Susam ve benimde içinde olduğum bir ekibi getirdik, hiç farkında olmadan karar defterlerinde oyunlarla kısa bir süre içinde Cemal Tercan’ın İzmir esnaf teşkilatına kazandırdığı varlığı yedik bitirdik… Cemal Tercan ağaç dikmiş meyvesini yiyip gölgesinde yatıyormuş ama gelen bizim ekip bırakın meyvelerini yemeyi ağaçları kökünden söktük yedik bitirdik.
Bir diğer başka önemli konu da İzmir’de en çok eleştirip yazdığım her platformda kızdığım İzmir Ticaret Odası Başkanı Ekrem Demirtaş, adama yapmadığım kalmadı, Demirtaş, bırakın İzmir’i Türkiye’de bir otorite idi. İzmir Büyükşehir Belediyesi gündeme gelmez Ticaret Odası hizmette İzmir’in öncüsü ve gururuydu, ekonominin lokomotifiydi, Üniversiteler kurdu, sektörler bazında fuarlarda öncü oldu, dünya ile yarıştırdı ve kaynaştırdı, O da Tercan gibi hizmet yapmanın bedeli sandı, yerine gelen kadronun iddiasına göre birazda kese doldurdu…
Gelelim yerine gelen anlı, namlı şanlı benim yoldaşlarımın da seçilmesi için güç kullandığı her partili olan yakışıklı dostumuza… Ticaret Odası ’köy odası’ oldu, sektörlerin ihtisas fuarları unutuldu taş üstüne taş konulmadı, böyle giderse de Ekrem Demirtaş’ı İzmir Tüccarı arayacak ama adam biniyor yata bakıyor hayata…
Derdimi anlatamam ve kimseye de dinletemem, çünkü sistemden beslenenler sistemi değiştirmezler, ben sistemden söz ediyor ve sistemi eleştiriyorum, sistemden beslenenlere söylüyorum, yazımda adlarından söz ettiğim aktörler ise sistemin vücut buldurduğu kişiler…
Ağzı bozuk zatın biri önüne gelen herkese küfür ediyormuş, Kadı’ya şikayet etmişler bu zatı. Kadı çağırmış adamı ve makamında “ulan nedir senin bu halin” diye bozuk çalıp nasihat ederken çat kapı içeriye biri girmiş, Kadı müsait değilim görmüyor musun deyince muhterem Kadım iki cümle bir şey soracaktım demiş, Kadı nedir söyle demiş. Efendim benim karı öldü kaynanam bana düşer mi demiş. Kadı’dan önce bizim küfürbaz kadım Kadı’ya dönüp,“işte ben böylelerinin" deyip basmış küfürü…
Kıssadan hisse: Beyler! Ben yaşanan bu olayları yaratan ve gelen gideni aratan sisteme nokta nokta ediyorum…