Dünyanın en çok oynanan komedilerinden biri olan eser, Tiyatrokare'nin yeni yorumuyla ve Nedim Saban imzasıyla sahneye taşınıyor.
İki yaşlı kadının yalnızlığını ele alan eserde, başrolleri Suna Keskin ile Melek Baykal paylaşıyor.
Eserde Nedim Saban, Cem Güler, Bülent Seyran, Murat Turhan, Birol Engeler, Özgür Yetkinoğlu ve Müge Kement de rol alıyor.
"Heyecan biterse mesleğimizin anlamı kalmaz"
Suna Keskin, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Dormen Tiyatrosu'nda oyunculuğa başladığı dönem, çok başarılı isimlerle çalışma fırsatı yakaladığını belirterek, ilk kez profesyonel olarak 1963'te "Montserrat" adlı oyunda rol aldığını söyledi.
Çocukluktan bu yana tiyatroyu çok sevdiğini, babasının da "Darülbedayi" oyunlarının hepsini takip ettiğini aktaran Keskin, ilk izlediği "Pinokyo" adlı tiyatro oyunundan çok etkilendiğini aktardı.
Sanatçı, oyunculuğunda her zaman kendini denetlediğinin altını çizerek, şunları kaydetti:
"Ben aslında konservatuvar mezunu değilim. Devlet Güzel Sanatlar Akademisi yani şimdiki Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinin grafik sanatları bölümünden mezunum. İlk 3 yıl resim bölümünde okudum. Nurullah Berk'in öğrencisi oldum. Sonra grafik sanatları ayrıldı. Orada bir tiyatro kolu vardı. Dışarıdan oyuncular, bizleri gelip çalıştırıyordu. Onların içinde Yılmaz Gruda ve Erol Keskin de vardı. Ama hep amatör olarak çalışıyor, oyunlar oynuyorduk. Fakat evden izin vermedikleri için oyun zamanından 2 gün önce 'Bana izin yok, kusura bakmayın ben oynayamayacağım.' diyordum. Tabii herkes şaşkına dönüyordu. Provalarda hevesimi alıyordum. Yaptığım yanlıştı. Benim yerime oyunda başkası oynuyordu. Böyle bir amatörlük dönemi geçirdim."
Tiyatroyu her zaman düzgün ve kaliteli bir şekilde yapmayı arzu ettiğini söyleyen Keskin, "Tabii zaman geçtikçe bu daha da perçinleniyor, daha da olgunlaşıyorsun. Sahne sana çok şey katıyor. Elbette seyircilere de bir şeyler katıyor. Onun için her zaman sahnede kaliteli, seviyeli olmayı, alelade olmamayı, her zaman her şeyiyle temiz bir iş çıkarmayı düşündüm. Sahnede halen ilk günkü kadar amatörüm, aynı heyecanı yaşıyorum. O heyecan biterse zaten mesleğimizin anlamı kalmaz." dedi.
"Tiyatroda daha az para kazandım ama daha çok mutlu oldum"
Keskin, ömrünün sonuna kadar tiyatroda olmak istediğini dile getirerek, şöyle devam etti:
"Tabii sinema da diziler de işinizin bir parçası. Ama pek rağbet etmedim. Bana da çok rağbet olmadı. Çünkü benim daha çok tiyatro sevdalısı olduğum bilindi. Yeşilçam'da tabii çok güzel filmlerde oynadım. Mesela bunlardan bir tanesi Yaşar Kemal'in senaryosunu yazdığı, Atıf Yılmaz'ın çektiği, Fikret Hakan'la başrolleri paylaştığımız filmdi. Tam kolera salgınında Kilis'e gitmiştik. Tiyatrodan daha fazla tat aldım. Daha az para kazandım ama daha çok mutlu oldum."
Eşi merhum Erol Keskin'le de akademideki tiyatro kolunda tanıştığını belirten usta oyuncu, "Provalar sırasında beğendik birbirimizi. Onun yönetmenliğine, tiyatroya sevdasına, duruşuna, heyecanına hayran oldum. Erol gerçekten çok değerli bir aktördü. Bizim aktörlerimizin gerçekten hepsi değerli. Çünkü rolleri, yürekleriyle oynuyorlar." diye konuştu.
"Güzel Türkçemizin bozulmaması için çok büyük görevler düşüyor"
Suna Keskin, Türk tiyatrosunun kendi döneminde altın çağını yaşadığını dile getirerek, "O günlerden bugüne hala çok başarılı oyuncular var ve yaşıyorlar. Genç nesil de oyunculuk açısından çok iyi. Çok yetenekli gençler var. Ama ne değişti? Dilimiz bozuldu, Türkçeye eskisi gibi özen göstermez olduk. Çok üzülüyorum. Güzel Türkçemizin bozulmaması için bizlere, gençlere çok büyük görevler düşüyor. Seyircimize düzgün bir Türkçe ile meramımızı anlatmamız lazım." değerlendirmesinde bulundu.
Usta oyuncu, kariyeri boyunca ilk kez Yeditepe Oyuncuları grubunun sahneye koyduğu "Hisse-i Şayia" adlı oyunda repliğini unuttuğunu aktardı.
Nazım Hikmet'in yazdığı, Tuncel Kurtiz, Erol Günaydın ve Cahit Irgat'la Gen-Ar Tiyatrosu'nda oynadığı "Yolcu" oyununa da değinen sanatçı, şu bilgileri verdi:
"İlk Nazım Hikmet oyununu oynayanlar biziz. Bir de o ara Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu oynuyordu. İstanbul'da çok güzel iş yaptık. Oyunumuzu Atlas Sineması'na da taşıdık. Orada da güzel geçti. Biz buna güvenerek bir Anadolu turnesi yapmayı düşündük. Organizatör bize bir aylık turne bağladı. Gidiyoruz, geziyoruz. Derken ilk gittiğimiz yerde yerel yönetim oyunu yasakladı. Ertesi gün diğer gittiğimiz şehirde de yasaklandı. 5-6. güne geldik. Erol Günaydın, 'Artık bu böyle olmayacak. Dönelim' dedi. Fakat ben inat ettim. Tuncel Kurtiz de 'Dönemeyiz. Dönmek yüz karası. Devam edeceğiz.' dedi. Derken gele gele galiba Çorum'du, orada da yine oynatmadılar. Biz de bir siyah çelenk yaptık ve Atatürk heykelinin altına koyacağız. Çelengi hazırladık, gidiyoruz, bir de arkamıza döndük ki küçük çocuklar var. Belli ki birileri onları tutmuş. 'Komünistler komünistler' diye bağırarak, ellerindeki tenekelere sopalarla vuruyorlar. Ne yapacağımızı şaşırmış vaziyette 'Ne oluyoruz ya?' dedik. Siyah çelengi de bıraktık. Fakat yine inat ettik, bırakmadık. 30 şehirde oyunu oynayamadan geri döndük ama İstanbul'da oynadık. Hükümet oynamamız için izin veriyordu. Yerel yönetimler neden yasakladı halen anlamış değilim."
"Tiyatro oyunculuğu çileli bir iş"
Usta oyuncu, Nedim Saban ve Melek Baykal'la "Ahududu" oyununda yer almaktan mutluluk duyduğunu dile getirerek, gençlere şu tavsiyelerde bulundu:
"Tutkuyla bu mesleği yapmak lazım. Disiplinli olmak, araştırmak lazım. Kendi bedeninde başka başka insanları canlandırıyorsun. Bu kolay bir şey değil. Bunun için müthiş bir gözlemcilik lazım. Tiyatro oyunculuğu çileli bir iş. O çileye katlanarak, bir derviş gibi, askeri düzendeymiş gibi yaşamaları gerekir. Biraz bu mesleğe konsantre olmak gerekiyor diye düşünüyorum. Gençler zaten işini biliyor. Aslında benim bir şey söylememe de gerek yok. Hepsinin yolu açık olsun."
Bu akşam sahnelenecek "Ahududu" oyununa da değinen Keskin, "10 Ekim'de 60. sanat yılım bitiyor, 61. yılıma giriyorum. Çok sevgili Nedim Saban'la 15 yıldır birlikte çalışıyorum. Bana bir sürpriz yapmak istemiş. Artık sürpriz olmaktan çıktı. '61. sanat yılını, oyun sonrası AKM'de kutluyoruz.' dedi. Çok heyecanlı bir çalışma sürdürüyor. Hem çok seviniyorum çok mutlu oluyorum hem de çok üzülüyorum. Böyle bir şeyi ben istemedim. Kendiliğinden böyle bir şeye kalkıştı. Böyle bir şey yaptığı için ona minnettarım. Beni onurlandırdı." ifadelerini kullandı.