Arıtmaya talep artıyor... İzmirli çeşme suyuna güvenmiyor!

Arıtmaya talep artıyor... İzmirli çeşme suyuna güvenmiyor!

Damacana fiyatlarına gelen zamlar, çeşme sularına olan güvensizlik arıtma cihazlarına olan yaygın talebi gün geçtikçe daha çok arttırdı.

A+A-

İzmir’de su kalitesi ve çeşmeden akan suya dair güven problemleri zaman zaman gündem oluyor. İZSU 2024 yılında yaptığı açıklamada musluklardan akan suyun içilebilir ve temiz olduğunu ifade ederken İzmirli ise aynı görüşte değil. İzmir’in birçok mahallesinde vatandaşlar suya olan güvensizlikten ve damacana maliyetlerinden dolayı çeşmelerine su arıtıcısı cihazlar taktırıyor.

İzmir’de yaygın şebeke ağına sahip olan Waterlight şirketinde arıtma sistemleri ve filtre kurulumu yapan Muharrem Korkmaz, İzmir’deki su kalitesine dair gözlemlerini ve analizlerini aktardı.

‘TÜRKİYE’DE EN ÇOK TALEP İSTANBUL VE İZMİR’DEN’
Öncelikli olarak Türkiye’deki talepleri anlatan Korkmaz, “Karadeniz Bölgesi hariç Türkiye’nin her bölgesinde talep var. 5-6 sene öncesine kadar Doğu Anadolu Bölgesi’nde çok talep yoktu. Şu anda Diyarbakır, Kars bölgesi dahil her bölgede talep çok. Karadeniz Bölgesi’nde çok az, diğer altı bölgede talep çok fazla. Nüfus kalabalığı ve coğrafya büyüklüğünden dolayı İstanbul ve İzmir başı çekiyor. İstanbul’un suyu iyi deseler de İstanbul’da da çok talep var” dedi.

İZMİR’İN ÇEŞME SUYU HARİTASI: HANGİ İLÇE KUYUCU, HANGİ İLÇE BARAJCI?
İzmir’de hangi ilçelerin nasıl su aldığını anlatan Korkmaz, “Belediyenin suyu yetersiz. Barajlardaki sular da yetersiz olduğu için İzmir’in birçok bölgesine artezyen su veriliyor. Menemen’den Karşıyaka’ya kadar Menemen’den gelen artezyen suyu kullanılıyor. Buca’nın bir kısmı, Gültepe, Pınarbaşı, Yeşilova, Çamdibi taraflarında ise Pınarbaşı’ndan gelen bir artezyenden su veriliyor. Yeşilyurt, Balçova’nın bir kısmı, Karabağlar ve Buca’nın bir kısmı da Tahtalı Barajı’ndan besleniyor” ifadelerini kullandı.

‘1000 KİŞİDEN 5 KİŞİ ‘ÇEŞMEDEN SU İÇİYORUM’ DER’
İzmirlilerin çeşmeden akan sulara güvenmediğini belirten Korkmaz, “Kesinlikle güvenmiyor. 1000 kişiyle görüşseniz 5 kişi anca ‘çeşmeden su içiyorum’ der. İçemiyorlar. Çok ağır koku var suda. Kokudan dolayı insanlar tiksiniyor, içemiyor. Altyapı çok eski. Paslı metal olan yerler var, plastik olan yerler var” ifadelerini kullandı.

‘PLASTİK BORU PATLAĞI DÜZELTİLİRKEN DÖKÜLEN ÇAMUR MUSLUKLARA KADAR AKIYOR’
İzmir’de su altyapı çalışmalarındaki sorunlara değinen Korkmaz, “Altyapıda teknik bir çalışma yapılırken sorunlar yaşanıyor. Plastik ana boruda bir patlak oluyor. O boruyu tadilat ediyorlar, kesip ek yapıyorlar. Boruyu keserken dökülen çamur borunun içerisinde birikiyor. Tamirden sonra suyu basıyorlar, o çamur musluklardan gelip akıyor” diye konuştu.

‘BİNALARIN İÇİNDEKİ GALVANİZ SU BORULARI PASLANIYOR VE SARI SULAR AKIYOR’
İzmir altyapısında ve hatta binaların içinde bulunan metal su borularının zararlarından bahseden Korkmaz, “Baraj çıkışlarında belediyenin arıtmaları var ama yüzeysel. Barajdan çıktıktan sonra altyapıda metal olan yerler var. Burada arsenik ve pas kapıyor. Belediyelerimiz tertemiz su gönderse bile binalarımız da çok eski. Eski binaların hepsinin su boruları galvanizdir. Galvaniz de içerisinden su geçtikçe paslanır. Su kesilip birkaç saat boş kalınca pas kabarıp açığa çıkıyor. O 4-5 bar basınçla suyun gelmesiyle galvanizdeki pası alıp getiriyor. Evde su kesilip gelince akan sarı su olur” dedi.

‘SULARIMIZDA ÇOK FAZLA KLOR VAR’
İzmir’de birçok ilçeyi beslerken yeraltından su çekildiği ve yeraltından çekilen sulara fazlasıyla klor atıldığını belirten Korkmaz, “Yeraltı sularına güven olmadığı için biz aşırı klor katıyoruz suya. Bizi sularda koruyan şey klordur. Klor olmasa biz o sudan zehirleniriz. Suyun kirliliğinden mi neye göre ayarlanıyor bilmiyorum aşırı klor katılıyor. Suda kireç var diyoruz, kettle hemen iki günde kireç tuttu diyoruz. Magnezyum sodyum var onun içinde, birleşince kireç haline geliyor. Bu nedenle kireç çok, ağır metal çok. Çinko ve demir oranları da çok” diye konuştu.

MUSLUK SUYUNA İKİ ALTERNATİF: YA PAHALI DAMACANA YA DA MİNERALSİZ ARITMA
Çeşme sularından akan sulara karşı insanların güvensizliğinden dolayı iki seçeneklerini kaldığını belirten Korkmaz, “Bu anlattığım sebeplerle insanlar musluk suyunun alternatiflerine yöneliyorlar. Damacana maliyetleri çok fazla. Damacana plastiğe giriyor, kullanılan madde dolayısıyla kesinlikle güneş görmemesi lazım. Bundan dolayı arıtmaya da talep çok. Arıtma da işlenmiş bir su ve mineral bakımından zayıf bir su. İki seçenek kalıyor çeşmeyi çıkarınca; damacana ve arıtma kalıyor geliyor” dedi.

‘DAMACANALARIN HALEN DAHA KAYNAK SULARDAN GELDİĞİNİ ZANNEDENLER VAR’
Damacana suya dair yanlış bilinen bir bilgiyi anlatan Korkmaz, “Damacananın hala dağlardan doğal kaynak sulardan geldiğine dair yaygın bir inanış var. Damacanaların yüzde 90’ı yeraltı sularının tesislerde arıtılmış halini içiyor. Damacana sularının yüzde içindeki suların 90’ı arıtma suyu, düşük oranlarda kaynak suyu var. Batı bölgelerini bırakın, doğuda bile kaynak suları neredeyse hiç kalmadı” ifadelerini kullandı.

‘EKONOMİK SEBEPLERDEN İNSANLAR ARITMA CİHAZLARINA YÖNELİYOR’
Damacana maliyetlerinden dolayı insanların arıtma cihazlara karşı yöneldiğini belirten ve bunun bir sektöre haline geldiğini anlatan Korkmaz, “Ekonomik olarak arıtma daha cazip geliyor. Haftada 2-3 damacana alan aileler var, çayıma yemeğime de şebeke suyu kullanmıyorum diyorlar. Damacana alınca maliyet yüksek oluyor. Ortalama 130 TL olunca bir damacana su maliyeti çok yüksek oluyor. Bazen beklenmedik anlarda damacana bitiyor, arayınca bazen gelmiyor. Bu sebeplerle arıtma artık bir sektör oldu. Artık beyaz eşya gibi insanların evine girdi. Sular temiz bile olsa sektör haline getirilmiş. Büyük markalar arıtma için yatırım yapar hale geldi. Uzun vadede normale dönüştü” dedi.

‘KEMALPAŞA’DA ÇOK FAZLA SU KAYNAĞI OLMASINA RAĞMEN TALEP YÜKSEK’
İzmir’de bazı ilçeler hariç bütün ilçelerden arıtma cihazı talepleri olduğunu belirten Korkmaz, “Her ilçeden talep geliyor desem abartı olmaz. Kınık, Kiraz, Ödemiş, Beydağ gibi ilçelerden çok nadir talepler oluyor. Halen daha o bölgelerde doğal suları kullananlar var. Kemalpaşa’da da çok su var ama Kemalpaşa Bölgesi’nden aşırı talep var. Oradaki doğal kaynak suları zararlı ve içilemiyor. Arıtma talebi çok fazla. Şehir merkezindeki ilçelerde talepler çok daha fazla. Şehir merkezlerindeki evlerin çeşmelerinde yüzde 60-70 arasında bir arıtma var” diye konuştu.

‘DOĞU KÖKENLİLERDE TALEP DAHA FAZLA, EĞİTİM DÜZEYİ YÜKSEK OLANLAR ÇOK ARAŞTIRIYOR YAVAŞ KARAR VERİYOR’
İzmir’de yaşayan farklı kültürlerin taleplerindeki farklılıkları anlatan Korkmaz, “Doğu kökenlilerde arıtma talebi daha fazla var. Aileler kalabalık olduğu için su tüketimi daha fazla. Çamkule, Gültepe, Altındağ, Karabağlar bölgelerinde daha çok talep oluyor. Eğitim düzeyi daha yüksek insanlar daha kararsız kalıyor. Çok araştırıyorlar, hangi marka olsun diye araştırıyorlar. Damacana ile maliyet karşılaştırması yapıyorlar. Talep olmasına rağmen daha yavaş bir satış oluyor. İnsanların amacı sadece su ihtiyacını karşılamak değil. Maliyeti de düşürmek istiyorlar. Birçok insan filtrenin sağlık standartlarına bakmıyor. Koku ve kireci alsın yeter diyorlar. Özellikle düşük gelirli kesimler bunu yapıyor” dedi.

‘İŞYERLERİNİN HEPSİ ARITMA CİHAZI KULLANIYOR’
İzmir’deki kafe gibi içeceği kendisi üreten mekanların hepsinin arıtma cihazı kullandığını belirten Korkmaz, “Özellikle işyerlerinde su maliyetleri yüksek olduğu arıtma kullanılıyor. Kafelerin hepsinde arıtma kullanılıyor. Kireç sebebiyle kafelerdeki makineler şebeke suyuyla çalışamıyor. Kireç gözenekleri tıkıyor, çay kazanları kireçten patlıyor. Cimbali ve buz makineleri tıkanıyor. Damacana almaya kalksa bir kafe günlük 10 damacana alması gerekiyor, bu da çok büyük maliyetlere sebep oluyor. Her makineye ayrı hat çekilip bağlama ihtimali olunca arıtma sistemleri daha yaygın hale dönüyor” ifadelerini kullandı.

‘HER KAYNAK SUYU TEMİZ DEĞİL’
Doğal kaynak sularına tarım ilaçları bulaştığını anlatan Korkmaz, “Kemalpaşa’da birkaç bölgede çıkan su kanserojen içerikleri olan su. Bizim insanlarımız her doğadan gelen suyu temiz su zannediyorlar. Dağdan gelen her su temizdi eskiden ancak bu kadar tarım ilacı yoktu. Kaynaktan su alıyorsanız üzerinde ve çevresinde kesinlikle tarım olmaması gerekir. Yerleşim varsa veya tarım yapılıyorsa o su içilmez. Artık tarımda her şey için ilaç kullanılıyor. İlaç kalıntıları yağmurlarla beraber yeraltı sularının içine giriyor. Doğadan gelen her su temiz olmayabilir” ifadeleriyle uyarılarda bulundu.

‘İSTİNATTAN AKAN LAĞIM SULARINI KAYNAK SU ZANNEDİP DAMACANALARA DOLDURUYORLAR’
Kaynak sularına dair inanışların İzmir’de çarpıcı bir örneğini anlatan Korkmaz, şunları söyledi:

Cennetçeşme TOKİ binaları var. Otobanın kenarında toprak yıkılmasın diye istinat duvarı var. İstinat duvarlarında belli aralıklarla borular bulunur, yağmurdan arkadaki toprakta su birikip duvara baskı yapıp yıkmasın diye arkadaki fazla su o borulardan akar. Bazen o bölgede istinat duvarının oradaki borulardan akan suları damacanayla dolduran görüyorum. Oradan akan suyu doğal kaynak suları zannediyorlar. Yazın bile dolduranı görüyorum. Yazın yağmur olmadığı için su gelmemesi lazım ama demek ki oradaki altyapı sularından birinde patlak veya çatlak var. O su toprakla gelip istinat duvarının oradan akıyor, o suyu bile dolduranı görüyorum. O su kanalizasyon ve lağım suyu muhtemelen. Yazın ortasında başka bir şey olamaz oradan. Orada damacana dolduranları görüyorum. Yeşillik Caddesi’nde Kadifekale’nin altında bir yerde su var, oradan da alanları görüyorum. Oradaki su da kanserojen kaynağı.

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.